Ekonomistler TCMB'nin faiz artışında piyasanın önüne geçebileceğini tahmin ediyor
20 Ekim 2020 Salı 15:31
İSTANBUL (AA) – Merkez Bankası, 2 yıl önceki Para Politikası Kurulu toplantısında fiyat istikrarını desteklemek amacıyla 625 baz puanlık güçlü bir parasal sıkılaştırma ile politika faizini yüzde yüzde 24’e yükseltmişti. Üst üste 6 toplantıda yüzde 24 düzeyinde sabit bırakılan politika faizi, Temmuz 2019’da başlayan faiz indirimleri ile 9 toplantıda toplamda 1.575 baz puan düşürüldü.
Politika faizi 2020’nin haziran, temmuz ve ağustos aylarında yüzde 8,25’te sabit tutuldu. Geçen ayki PPK toplantısında, dezenflasyon sürecini yeniden tesis etmek ve fiyat istikrarını desteklemek amacıyla politika faizi 200 baz puan yükseltilerek yüzde 10,25’e çıkarıldı.
Türk lirasında son aylarda yaşan değer kaybı, Tüketici fiyat endeksinin (TÜFE) eylülde yıllık yüzde 11,75 seviyesinde gerçekleşmesi, TCMB ekim ayı beklenti anketinde yıl sonu TÜFE beklentisinin yüzde 11,46’dan 11,76’ya, 12 ay sonrası TÜFE beklentisinin de yüzde 10,15’ten 10,53’e yükselmesi, gözlerin 22 Ekim Perşembe günü yapılacak PPK toplantısına çevrilmesine neden oldu.
Ekonomistler, TCMB’nin para politikasının etkinliği artırmak, dolarizasyon sürecini kırmak ve TL’ye geçişi hızlandırmak için geçen ay olduğu gibi sürpriz şekilde piyasa beklentisinin üzerinde artış yapabileceğini söyledi.
AA Finans beklenti anketine katılan ekonomistlerin tamamı faiz artışı öngörüsünde bulunurken, artışın 100-200 baz puan arasında olabileceğini tahmin ediyor.
“Finansal istikrarı korumak adına sıkı para politikasını bir süre daha masada tutmak gerekli”
AA Finans Analisti ve Stratejist Cüneyt Paksoy, konuya ilişkin yaptığı değerlendirmede pandeminin küresel piyasalar ve ekonomiler üzerindeki etkisinin tüm hızıyla devam ettiğini söyledi.
ABD ve Avrupa’nın ikinci dalganın içinde olduğunu, ekonomileri tam kapatmadan ılımlı kısıtlamalarla tedbirler aldıklarını belirten Paksoy, pandeminin küresel ihracat ve ithalat arasındaki döngüyü bozduğuna dikkati çekti.
Kovid-19’un Türkiye’de de üretim ve tüketim arasındaki dengeyi etkilediğini, bunun sonucunun da enflasyonda görüldüğünü ifade eden Paksoy, enflasyonun geçici süre etkili olacağını söyledi.
Paksoy, Merkez Bankasının temel amacının fiyat istikrarını sağlamak olduğunu ve proaktif bir politika sergilediğini belirtti.
Geçen ayki toplantı atılan faiz adımının TCMB’nin hem kredibilitesi ve bağımsızlığı anlamındaki soru işaretlerini ortadan kaldırdığını ve piyasalara da olumlu bir sinyal olduğunu dile getiren Paksoy, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Yeni Ekonomi Programı’ndaki hedeflere varan kadar ve dezenflasyon süreci başlayana kadar TCMB’nin sahada kalacağına dair sinyaller verildi. Bu ayki toplantıda da bu yönde güçlü sinyaller verilecektir. Enflasyonun bir dönem daha yüksek kalması muhtemel. Bunun birkaç sebebi var. Pandemi sebebiyle birikmiş talebin realize olması ve fiyatlara baskı yapması, global ölçekli belirsizliklerin kur baskısı oluşturması, üretim boşluğundan doğan maliyet baskısı ve jeopolitik riskler. Finansal istikrarı korumak adına sıkı para politikasını bir süre daha masada tutmak gerekli olacak. ABD seçimleri ve ABD-Türkiye ilişkileri de dikkatle izlenesi gereken bir konu. Bütün bu gelişmeler dikkate alındığında Merkez Bankasının proaktif ve piyasanın önünde olması gerekiyor. Zaten bu noktada ilerleniyor. Bu ayki toplantıda piyasanın beklentisi politika faizinin 100-200 baz puan aralığında artırılması. Eylül ayındaki toplantıda olduğu gibi 200 baz puanlık artış masada olabilir.”
Paksoy, önümüzdeki dönemde dolar endeksinin seyrinin de önemli olacağını söyledi. ABD seçimleri sonrası daha güçlü dolar endeksi olması durumunda TCMB’nin sıkı para politikası uygulamasının öneminin daha da anlaşılacağını ifade eden Paksoy, “TCMB, risk pirimini iyileştirmek, TL varlıklara geçişi hızlandırmak ve enflasyonla etkin mücadele ettiğini göstermek için piyasa beklentisinin de üzerinde faiz artışı yapabilir.” şeklinde konuştu.
Merkez Bankasının, dezenflasyon sürecine geçilmesiyle birlikte para politikasını yeniden gözden geçirebileceğini dile getiren Paksoy, Türkiye’nin pandemiye rağmen atılan teşvik adımları ile üretimle büyüme yolunda kesintisiz ilerlemeye devam ettiğini, salgın etkisi sebebiyle öngörülmeyen şartlar dengelendiğinde TCMB’nin daha önce de olduğu gibi kendisine manevra alanı oluştukça kendi politika adımları çerçevesinde üretimle büyüme sürecine katkı vermeye devam edeceğini sözlerine ekledi.
“Türkiye ekonomisi uzun vadede yatırımcılarına çok ciddi fırsatlar sunmaya devam ediyor”
Virtus Glocal Yönetici Ortağı İnanç Sözer de, TL’nin görece negatif ayrışarak enflasyonist risklerin belirginleşmesi üzerine TCMB’nin geçen ayki toplantısında sürpriz ancak fevkalade gerekli ve önemli olan 200 baz puanlık faiz artışından sonra, bu ayki toplantısında da içsel tutarlılık gereği 300 baz puanlık bir faiz artışı yapması gerektiğini söyledi.
Böylesi bir faiz artışının hem makroekonomik istikrarda önemli bir dengelenme imkanı sağlayacağını hem de kaybolan kredibilitenin tüm kesimlerce yeniden tesisine imkan tanıyarak risk primlerini iyileştireceğini belirten Sözer, “Türkiye ekonomisi uzun vadede yatırımcılarına çok ciddi fırsatlar sunmaya devam ederken, kısa vadedeki sorunların atlatılabilmesi için koordineli bir şekilde son dönemde atılan rasyonel adımların sürekliliğine ihtiyaç var.” dedi.
Sözer, bu haftaki TCMB toplantısının bu perspektifle önemli bir viraj olduğuna inandığını ve eğer TCMB’nin böyle bir faiz artışı yapması durumunda TL’de yıl sonuna kadar sürebilecek kademeli bir iyileşme dönemine girilebileceğini kaydetti.
TCMB’nin her halükarda bir faiz artırımı yapacağını ancak daha sınırlı bir faiz artışının TL’nin yeniden değer kaybederek psikolojik 8,0 seviyesinin de üzerinde bir dolar/TL’ye maruz bırakabileceğini dile getiren Sözer, “Rasyonel, piyasa dostu adımların atılması halinde 2021 yılında Türkiye ekonomisinin endişe edilenin aksine ılımlı bir toparlanma dönemine gireceğini tahmin ediyorum.” ifadelerini kullandı.
“Yıl sonunda politika faizi yüzde 15’lere çıkabilir”
Econs Kurucu Ortağı Ferhat Yükseltürk ise son gelen enflasyon ve enflasyon beklentisi verisinin bir önceki aya kıyasla önemli bir bozulma göstermese de, TL’de yaşanan değer kaybının neden olduğu enflasyon beklentilerindeki artış ve hızlı dolarizasyon sürecinin para politikasının etkinliği açısından TCMB’yi zorlayıcı seviyelere ulaştığını söyledi.
Ayrıca özellikle uzun vadeli tahvil faizleri ve risk priminin de geçen toplantıdan bu yana önemli bir iyileşme görülmediğini belirten Yükseltürk, “Tüm bu göstergeleri baktığımızda TCMB’nin para politikasının etkinliği artırmak ve dolarizasyon sürecini kırmak adına bir miktar piyasa faizlerinin önüne geçerek politika faizini en az 300 baz puan artırması gerektiğini düşünüyorum. Yıl sonunda ise küresel risk iştahına bağlı olarak politika faizinin yüzde 15 seviyelerine kadar çıkabileceğini öngörüyorum.” ifadelerini kullandı.
Muhabir: Murat Birinci