İş Bankası Genel Müdürü Bali: “Türkiye ekonomisinin en temel sermayesi güvendir”
20 Aralık 2020 Pazar 19:15
İSTANBUL (AA) – Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, “Türkiye ekonomisinin aslında en temel sermayesi güvendir. Petrol gibi doğal kaynağı, yeterli sermayesi, tasarruf fazlası olmayan bir ülke dış kaynak kullanmak zorundadır. Dış kaynak kullanabilmek için de güven duyulan bir taraf olunmalı.” ifadelerini kullandı.
Türkiye İş Bankası’ndan yapılan açıklamaya göre, Adnan Bali’nin annesi merhum Sabiha Bali’nin anısını yaşatmak üzere, Gaziantep İslahiye’de 61 yıl boyunca cezaevi olarak kullanılan binanın, geçen ağustos ayında İslahiye Sabiha-Aziz Bali İlçe Halk Kütüphanesi’ne dönüştürülmesiyle ilgili bir belgesel film hazırlandı. Adnan Bali, belgeselin ön gösterimi sonrası ekonomiye dair değerlendirmelerde bulundu.
Türkiye’nin, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) sonrası toparlanma fırsatlarına odaklanması gerektiğini belirten Bali, şunları kaydetti:
“Türkiye, etrafındaki 2-3 saatlik zaman dilimi farklarıyla stok taşınmaksızın, kısa terminlerle ihtiyaç duyulduğunda, talebin kendi seyrine göre arz sürekliliği sağlayabilecek esnek bir ekonomiye sahip. Ülkemiz, esnek ve dinamik üretim yapısı ile öne çıkabilir. Bu pandemi döneminin bütün tecrübelerinden istifade ile Ar-Ge, inovasyon, teknolojik dönüşüm, dijital dönüşüm çalışmalarına odaklanmalıyız. Bunların hepsini pandemi sonrasına taşıyacak bir kültürle, kendimize hedefler koymalıyız.”
Bali, Türkiye’nin “güçlü insan kaynağı”, “teknoloji” ve “esnek üretim altyapısı” olmak üzere 3 önemli avantajı bulunduğunu vurgulayarak, ülkenin pandemi sonrasında 2-3 saatlik zaman farklarıyla etrafını çeviren, nüfus, GSYH ve ticaret hacmiyle büyük bir imkan sağlayan bölgede enerjinin, bilginin ve fiziki üretimin merkezi olabileceğini aktardı.
Serbest piyasa ve hukuk alanında şu anda tutturulmuş olan olumlu çizginin sürdürülmesi halinde başka jeopolitik streslere de çok maruz kalınmazsa işlerin düzelebileceğini vurgulayan Bali, “Benim gördüğüm, Merkez Bankası Başkanımız, Hazine ve Maliye Bakanımız, piyasa mekanizmasının esas alınacağı konusunda net bir yaklaşım ortaya koyuyor. Bizimle yaptıkları istişarelerde de ‘Siz işletmelerinizi iktisadi tutarlılıkla piyasa mekanizmalarının gerekliliklerine göre yönetmelisiniz’ şeklinde, kamuoyuna verdikleri mesajların aynısını vermişlerdir.” ifadelerini kullandı.
– “Samimi bir anlayışla karşı karşıyayız”
Adnan Bali, şu anda bu yaklaşımın, zamanlama itibarıyla da çok iyi bir başlangıç olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
“Ben şu anda olağanüstü bir diyalog ve koordinasyon ortamı görüyorum. Gerek reel sektörle gerek özel sektörle gerek akademik dünya ile çok yoğun bir temas söz konusu. ‘Usulden diye’ de değil, karşılıklı etkileşimle, doğrudan politikaları konu edinen bir yaklaşımla… ‘Bizi eleştirin, yanlış gittiğini düşündüğünüz şeyler konusunda bizi uyarın’ diyen samimi bir anlayışla karşı karşıyayız.”
Serbest piyasa dinamikleriyle örtüşmeyen işlerin yeni ekonomi yönetiminin açıklamaları ve yaptıklarıyla birlikte düzelebileceğine dair bir kanaat oluştuğunu aktaran Bali, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Bunun kamuoyunda yeteri kadar etki yapabilmesi için sürdürülebilirliği önemli. Merkez Bankası Başkanımızın ‘Enflasyonda kalıcı düşüşe ikna olmadığımız sürece parasal sıkılaştırma devam edecektir. Şartlar gerektirdiğinde ilave parasal sıkılaşmaya da gidilebilecektir’ demesi kıymetli bir şey. Bu, sadece bugüne özgü değil, ileriye doğru da önemli. Piyasa, şu anda bunu olumlu alıyor ama iskontolu olumlu alıyor. Çünkü ‘Ne kadar tatbik kabiliyeti olabilir?’, onu görmek istiyor. Biz de İş Bankası olarak her zaman olduğu gibi bu politikaların sürdürülebilirliğini sağlamada üzerimize düşeni yapmaya hazırız.”
– “İşlerin iyiye gitmesinin kilidini ters dolarizasyonda görüyorum”
İş Bankası Genel Müdürü Bali, ekonomi yönetiminin şu anda ortaya koyduğu bu tabloyu sürdürebilmesi ve bunun kesintiye uğramaması için bazı küçük, hızlı başarılara ihtiyaç olduğunu vurgulayarak, “Biz bunu sağlamalıyız. Ülke olarak, ekonomi olarak, büyük kuruluşlar olarak bunun sağlanması için, bu kredibilitenin artması için çalışmalıyız. İşler iyiye gitmeli ki bu politikalar sürdürülebilir olsun. Bunun da kilidini ters dolarizasyonda görüyorum. Bir şekilde ters dolarizasyon oluşmalıdır.” dedi.
Döviz alımlarında esasen yaygın şekilde perakende, küçük tutarlı bir alım tablosundan bahsedilemeyeceğini belirten Bali, dövizde ortalama alım seviyelerine yaklaşıldığında hızlı çözülmeyle birlikte ters dolarizasyonun başlayacağını kaydetti.
– “Borçların yönetilemeyecek herhangi bir kısmı yok, yeter ki ekonomiyi kurallarıyla yönetelim”
Adna Bali, gelecek dönemin ödemeleri açısından temel bir sıkıntı görmediğine dikkati çekerek, şunları kaydetti:
“Türkiye’nin vadesine 12 ay kalan dış borçlarının toplamı Eylül 2020 itibarıyla 182,5 milyar dolar. Bunun 83 milyar doları bankalara, 72 milyar doları da diğer sektörlere ait. Kalan 27 milyar doları da TCMB ve Genel Yönetime ait. Bankaların 83 milyar dolarlık borcunun 36 milyar doları sadece kredi, kalan 47 milyar doları yurt dışı yerleşiklerin bizim nezdimizde açmış olduğu mevduatlar. Diğer sektörlerin 72 milyar dolarlık borcunun kredi olan kısmı sadece 18 milyar dolar. Kalan 54 milyar doları, dış ticaretten kaynaklanan gayri nakdi yükümlülükler. Karşılığında mal var, hizmet var. Dolayısıyla vadesi geldiğinde yenilenmesi gereken bir kredi gibi düşünmemek gerekiyor. 36 milyar dolar bankacılık sisteminde kredi var, 18 milyar dolar reel sektörde kredi var, toplamı 54 milyar dolar. Bunun yönetilemeyecek herhangi bir kısmı yok, yeter ki ekonomiyi kurallarıyla yönetelim.”
Bankacılık sisteminde açık pozisyon riski bulunmadığını vurgulayan Bali, kaynak bolluğu sırasında biraz dozunun üzerinde artmış olan kaldıracın yüksek halinin şimdi bir miktar düzeldiğini, daha az kaldıraçlı bir ekonomiye dönüş olduğunu belirtti. Bali, Şubat 2018’de 222,5 milyar dolar olan reel sektörün açık pozisyonunun, ciddi bir kapamayla Eylül 2020 itibarıyla 162 milyar dolara indiğini bildirdi.
– Ekonomilerde güven unsurunun önemi
İş Bankası Genel Müdürü Bali, ekonomilerde güven unsurunun önemine işaret ederek, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Türkiye ekonomisinin aslında en temel sermayesi güvendir. Petrol gibi doğal kaynağı, yeterli sermayesi, tasarruf fazlası olmayan bir ülke dış kaynak kullanmak zorundadır. Dış kaynak kullanabilmek için de güven duyulan bir taraf olunmalı. Güven sarsıldığında problem çıkar. Son dönemde ifade edildiği üzere, güvenin de karşılığı basittir aslında; hukuk ve serbest piyasa. Onun için de, hanehalkından başlayarak hem başarılı iş insanlarının, bilim insanlarının hem yabancı yatırımcıların kaygı duymadığı bir hukuk düzeni ve öngörülebilir bir ortam oluşturulması ülkemiz için faydalı olacaktır. Bu yönde çalışmalarla ve pandemi sürecinin de aşı bağlantılı olarak izin verdiği imkanlarla, önümüzdeki 6 ila 9 aylık süreçte ekonominin daha iyimser bir noktaya evrildiğini bütün üçüncü taraflar görebilirlerse güven tesis edilecektir.”
Geçmişte 25 ana başlık içeren bir kalkınma programı ile politikalar ve stratejiler belirlendiğini, bunun altında da 1.300 civarında aksiyon planı oluşturulduğunu hatırlatan Bali, “Bu aksiyonlar yeniden gözden geçirilip güncellenmeli. Sorumlular ıslak imzayla şahsen adreslenmeli. Kamuoyuna belirli periyotlarla önceden taahhüt edilmiş hedeflerdeki gerçekleşmeler açıklanmalı.” ifadelerini kullandı.
Türkiye’nin “İş Yapma Kolaylığı Endeksi”nde 190 ülke arasında 60’lı sıralardan 33’üncü sıraya geldiğine işaret eden Bali, “Bu iyi bir şey ama mesela ilk 10’a girmek için bir hedef koyacaksın ve ona göre gideceksin. İlk 10 için alt kategorilerde kıstaslar var. Bizim ev ödevimiz de işte o. O ev ödevini yapacağız.” değerlendirmesinde bulundu.
Makroekonomik göstergelerdeki bozulmalara ilişkin de Bali, ekonomide esasen 2018’in ikinci yarısından itibaren majör sıkıntılar yaşanmaya başlandığını, bozulan göstergelerin düzeltilebilmesi için şu anda, yapılmış olan düzenlemelerin kaldırılması suretiyle önceki döneme dönüldüğünü ancak aradan geçen süre içerisinde de önemli bir kaybın oluştuğunu düşündüğünü aktardı.
Geçen yıl mevduat faizleri yüzde 22-23 bandında iken, yüzde 18,5 ile kredi paketi açıklandığını ve İş Bankası’nın bu pakete katılmadığını hatırlatan Bali, şunları kaydetti:
“Tutarlı olmayan bir şeyi yaparak güvenilirliği tahrip ettiğimizde yarın zaten doğru iş yapma güvenilirliğimizi kaybederiz. Dünyanın her yerinde siyasetçi yüksek büyüme ister, düşük işsizlik, düşük faiz ister. Tabii, böyle istenmesi doğal. Ama teknokrat dediğiniz insanlar, uzman dediğiniz insanlar bunu namütenahi, sınırsız bir şekilde mümkünmüş gibi gösterirse bu doğru olmaz. Bizlere düşen, bunun ne kadar teknik bir tutarlılıkta yapılıp yapılamayacağına ilişkin doğru şeyler vermektir. Aksi takdirde yanlış kararlar alınmasına neden oluruz. Bu siyasetçi için de iyi bir şey olmaz. Bu şuna benzer; tansiyon, şeker hastası bir kişi baklava, yağlı şeyler vesaire yemek istiyor. Hastanın böyle yemek istemesi anlaşılır. Ama doktor da ‘ye sana faydalı olur’ derse? İşte bu olmamalıdır. Her şeyden önce gerçekçi olmak lazım.”
– “Paket, ekonomiye beklendiği gibi etki etmedi”
Açıklanan söz konusu paketin ekonomiye beklendiği gibi etki etmediğinin altını çizen Bali, “Benim gördüğüm şey şu; yüzde 18,5’tan kredi alanlar aş, iş, istihdam mı yarattılar? Ne oldu? Krediyi alanların önemli bir kısmı, mesela mevduat yapıp arbitraj geliri elde edebildiler ya da döviz olarak değerlendirmeye başladılar. Bir kısmı da ‘İhtiyaten tutayım ne olur ne olmaz, belki bu krediye ulaşamayabilirim’ dedi. 22-23 mevduat faizi varken 18,5’tan kredi vermeye başlayınca ve sonrasında her toplantıda bir faiz indirimi geleceği beklenti olmaktan çıkıp siyasi bir öngörü haline dönüşünce, daha önce kredi kullananlar dahi kredisini kapattı ve beklemeye başladı. Kredi talep edenler de bunu fiyatın daha da düşeceği öngörüsüyle ‘Herhalde buradan daha aşağıya inmez’ dediği yere kadar bekledi, talebini öteledi. Kredi talebi de tam o dibin bulunduğu yerden sonra canlanmaya başladı. Bu nedenle paket, aslında ekonomiyi canlandırmaya da yetmedi, krediyi artırma hedefine de hizmet etmedi.” değerlendirmesinde bulundu.
– “Serbest piyasanın ilkelerine ve dinamiğine sonuna kadar bağlı kalmak önemli”
İzlenmiş olan ekonomi politikaları nedeniyle serbest piyasa kültürünün zarar gördüğünü belirten Bali, Mayıs 2019’da katıldığı bir toplantıda da ifade ettiği sözleri hatırlatarak, şunları kaydetti:
“Serbest piyasa bolluk, bereket demektir. Kontrol ise darlık, bereketsizlik, kısıt demektir. Çünkü gerçekte olmayabilecek talepleri uyarır, fiili hale getirir. Bir şeyin kısıtlı olduğu, olabileceği hissini verdiğiniz andan itibaren insan organizması dahi savunma refleksiyle bunu ihtiyacının üzerinde talep etmeye başlar. Bunun için serbest piyasanın ilkelerine ve dinamiğine sonuna kadar bağlı kalmak önemli. Kısa dönemlerde arzu ettiğimiz sonuçları hemen vermiyor diye biraz meşakkatli olabilecek bu yoldan vazgeçmenin sonuçları olur. Bazen daha farklı uygulamaların kısa sürede sonuç verebilir olması pratik gelebilir ama kalıcı olamaz. Daha kötüsü tahrip edicidir. Serbest piyasa ve bunun hukukunun oluşması bu bakımdan son derece önemlidir.”
Kazanımların, 2018’in ikinci yarısından sonra rahip kriziyle başlayan süreçte üst piyasa bozulmaları ve onun makroekonomik yansımalarıyla kaybedildiğini belirten Bali, Türkiye’nin yıllarca en önemli çıpası olan ve yabancılar karşısında Türkiye hikayesi anlatırken en önemli dayanak olarak aktardıkları bütçe açığının GSYH’ye oranındaki artışa dikkati çekti. Bu oranın geçmişte yüzde 1,1-1,3 arasında tutulduğunu aktaran Bali, “2 seçim yapıldığı yıllarda dahi bunlar korunuyordu. Biz bunu çatır çatır anlatıyorduk. Yabancı da ‘Siyasi gündem her ne olursa olsun bu ülkede mali disiplin var’ diyordu. Bu şimdi ne oldu? Yüzde 5’ler civarında.” ifadelerini kullandı.
Geçmişte bankacılık sisteminin NPL denilen sorunlu krediler oranının yüzde 1,4’lere kadar gerilediğini, şu anda ise bu oranın yüzde 4,5-5,5 civarında seyrettiğini bildiren Bali, yakın izleme ve sorunlu krediler toplamının 4 özel bankada yüzde 20’ye yakın olduğuna işaret etti. Bali, ikinci grup krediler de düşünüldüğünde bunların hepsinin karşılık yükü olduğunu ve karlılığı düşürdüğünü, karlılık düştüğünde de öz kaynak yeteri kadar beslenemediği için kredi kapasitesinin zayıfladığını kaydetti.
İşler bir süre sıkışmaya başladığında sorunlara standart, uluslararası normlarla uyumlu olmayan “icatçı” bir tarzda yöntemlerle çözüm bulunmaya çalışıldığını aktaran Bali, “Hayatın hiçbir alanında olabilecekten daha fazlası elde edilemez. Bu, bilime aykırı. Kısa vadede olur gibi zannedildi. Onun için de yöntemler denendi. Merkez Bankası rezervleri eridi, enflasyon yükseldi, işsizlik yükseldi. Bunun dolar ve faizler üzerindeki etkileriyle de reel sektöre, oradan bankacılık bilançosuna her yere etkisi oldu. Şu anda yapılanlar da bunların ayıklanması, temizlenmesi sürecine işaret ediyor. Neler yapılıyor? Geleneksel olmayan, kredibilite kaybına neden olan bütün unsurlar teker teker gideriliyor.” ifadelerini kullandı.