AK Parti Sözcüsü Çelik: Gara şehitlerimizin canını kurtarmak için her seçenek değerlendirilmiştir
18 Şubat 2021 Perşembe 23:52
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, parti genel merkezinde, Türkiye Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında gerçekleştirilen Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) toplantısının ardından gazetecilere yaptığı açıklamada, Regaip Kandili’nin idrak edildiğini belirterek, şehitlere Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı diledi.
#Canlı: AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, partisinin MKYK gündemine ilişkin açıklamalarda bulunuyor https://t.co/yqLFG3Dli7
— AA Canlı (@AACanli) February 18, 2021
Türkiye’nin terörle mücadelesinin dünyanın en haklı mücadelesi olduğunu, terörün hem Türkiye için hem de bölge için bir bela ve büyük bir tehdit olduğuna dikkati çeken Çelik, “Her türlü terör örgütüyle Türkiye tek başına mücadele edecek kararlılığı ve iradeyi gösteriyor. Burada en büyük fedakarlık eşsiz fedakarlık hayatlarını milletimiz onurlu yaşasın, devletimiz yaşasın diye feda eden şehitlerimizdir, gazilerimizdir. Ebediyen onların aziz hatıralarını yaşatacağız, milletimiz ve devletimiz her zaman onlara minnettar olacaktır.” diye konuştu.
Çelik, Diyarbakır annelerinin evlatlarına kavuşmak için başlattığı vicdan nöbetinin devam ettiğini dile getirerek, bu annelere katılarak, evlatlarını almak isteyen bazı ailelerin çocuklarının Gara’da şehit olduğunu ifade etti.
Gara’da 13 Türk vatandaşının katledilmesine ilişkin Çelik, “Bu son operasyonlarda kaybettiklerimiz, şehit verdiklerimiz ve şehadet mertebesine erişmiş kardeşlerimizin bir kısmı uzun zamandır terör örgütü tarafından alıkonuluyordu. Gara bölgesine yapılan operasyon hem oradaki terör unsurlarının temizlenmesi hem de bu kardeşlerimizin kurtarılması amacıyla gerçekleştirildi.” ifadelerini kullandı.
Çelik, Gara’daki operasyonda terör örgütü PKK’ya ağır bir zayiat verildiğini ve Gara bölgesinin işlevsiz hale getirildiğini belirterek, şehitlere Allah’tan rahmet diledi.
Silahlı Kuvvetlerin, emniyetin ve jandarmanın terör örgütüne verdiği güçlü cevapların aynı şekilde verilmeye devam edileceğini aktaran Çelik, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Bu ortaya çıkan tablo içerisinde en üzücü olan konu, bütün bu acılarımızı yaşarken maalesef birtakım kara propagandalara cevap vermek durumunda kalmamızdır. Karşımızda bir cinayet şebekesi var. PKK terör örgütü, aynı DEAŞ terör örgütü gibi bir cinayet şebekesi, bir katliam şebekesi. Buna insanlık, haysiyet, namus, vicdan adına verilmesi gereken en hafif tepki lanetlemektir. Maalesef bu cinayet şebekesi ile aynı anlayış düzleminde yürüyen Türkiye’de ‘cinayet siyaseti’ diyebileceğimiz, ‘katliam siyaseti’ diyebileceğimiz bir siyaset yapma biçimi var. Bu katliam siyaseti, bu cinayet siyaseti, demokrasi, hukuk, çoğulculuk ve bir arada yaşama gibi kavramları çok sıkça kullanıyor. Tıpkı Avrupa’daki bu aşırı sağcılar ve faşistler gibi esasında hangi şey kendisinde yoksa en çok kendisini onunla ifade eden bir siyaseti sürdürüyor.”
Çelik, “Bu cinayet şebekesine, bu terör örgütüne siyasi mazeret üretenler, ideolojik bir meşruiyet vermeye çalışanlar, ‘terör aslında birçok şeyin sonucudur. Dolayısıyla o meseleler ortadan kalkmadan terörü konuşmak doğru değildir’ diyerek cinayetleri ve katliamları uzun süredir meşrulaştırmaya çalışanlar, maalesef terör örgütünü hedef göstermek, terör örgütünü lanetlemek yerine dikkatleri başka noktalara çekmeye çalışıyorlar.” diye konuştu.
PKK’nın bölgede hesabı olan herkesin istediği şekilde kullanabileceği elverişli bir maşa olduğuna dikkati çeken Çelik, “Şimdi birileri çıkıp Kürt çocukların geleceğini buraya bağlamak istiyor, bunların bir özgürlük savaşçısı olduğunu söylüyor ve ideolojik mazeret üretmeye çalışıyor. Emin olun Kürt çocukların geleceğini buraya bağlayanların gözünde PKK’nın yöneticilerinin hayatı bütün Kürt çocuklarının hayatından daha kıymetli. Böylesine bir katliam siyaseti yapıyorlar. Bölgedeki Kürt çocukların geleceğinin ne olacağı hiç umurlarında değil.” ifadelerini kullandı.
“Doğrudan bir provokasyondur”
Çelik, TBMM’de milletvekili sıfatı taşıyan bazı isimlerin, cinayet siyasetini propaganda makinesine dönüştürdüklerini ifade ederek, şöyle devam etti:
“Meşru bir devletin meşru mekanizmaları içerisinde, meşru süreçlerle konuşan kişilerin yapması gereken nedir, terör örgütünü lanetlemektir. Bu cinayet siyaseti ve katliam siyaseti yapanların başka bir iradesinin olmadığını biliyoruz. Ne söylerlerse söylesinler geçmişte de gördük kendileri de Meclis’te pek çok arkadaşımıza söylediler ‘örgüt karşısında bizim zerre kadar bir siyasi irademiz yoktur’ diye. O süslü estetize edilmiş, kalabalıklaştırılmış başka kavramlarla zenginleştirilmiş lafların hiçbir önemi yok, tablo net. Fakat, Türkiye’de köklü bir parti olan vatandaşlarımızın önemli bir kısmının teveccühünü kazanmış olan, Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşan Genel Başkan çıkıp da ’13 şehidin sorumlusu Erdoğan’ dediği zaman bu, Türkiye’nin terörle mücadelesine doğrudan saldıran bir provokasyondur. Geçmişten itibaren terör konusunda söylenmiş bütün sözleri yan yana koyun, ana akım partilerin hiç birisinden böyle skandal bir cümle duyulmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti Devlet Başkan’ına söylediği söz PKK terör örgütüne söylediği sözden daha ağır bir söz. PKK terör örgütüne söyleyeceği sözü, Türkiye’nin Cumhurbaşkanına söylüyor. Bu tespit edilmesi gereken, üzerinde düşünülmesi gereken gerçekten üzüntü verici vahim ve trajik bir sapma. Ne Cumhuriyet Halk Partisi’ne gönül vermiş, oy vermiş destek veren vatandaşlarımız böyle bir şey arzularlar ne de milletimizin tamamı arzular. Bir ülkenin terörle mücadele hakkını, bir ülkenin terörle mücadele iradesini bu şekilde doğrudan hedef almak görülmemiş bir provokasyondur.”
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik Çelik, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Dünyada en ağır şekilde düşmanca saldıranlardan bile buna benzer cümleler duymadık. Bu son derece üzüntü vericidir. Cumhurbaşkanımız, buna cevap verdiği zaman söylenen söz şu Sayın Kılıçdaroğlu tarafından ‘Ben şehitlerin hakkını savunmaya devam edeceğim’ şehitlerin hakkını savunmak hepimizin boynunun borcudur, şehitlerimizin hatırasına sahip çıkmak ve mirasına sahip çıkmak bize verdikleri mesaja sahip çıkmak hepimizin boynunun borcudur. Burada şehitlerin hatırasına sahip çıkan şehitlere sahip çıkan bir yaklaşım yok ki. Şehitlerimizi öldüren terör örgütüne alan açan bir yaklaşım var. PKK terör örgütüne söylenecek laf Türkiye’nin devlet başkanına söylenirse bu şehitlere sahip çıkmak olur mu?”
Dünyanın her tarafında rehinelerin kurtarılmasıyla ilgili operasyonların riskinin çok yüksek olduğunu anımsatan Çelik, “Netice itibarıyla devlet hayatı açısından pek çok metot denendikten sonra, hayatlarını kurtarmak için her türlü hassasiyet gösterildikten sonra ortaya çıkan bu tablo karşısında bu kadar ağır bir üzüntü içerisindeyken tartışmamız gereken konu bu terör örgütünün bölgemizde yaratmaya çalıştığı derinliği yok etmek üzere bütün dünyaya tek bir yumruk gibi mesaj vermek olması lazımdı.” ifadelerini kullandı.
Çelik, şöyle devam etti:
“CHP’den beklenen şuydu, geçmişte başka olaylarda da yaptılar, onlar da takdir edilecek davranışlardı. Bütün dünyaya karşı kabine-muhalefet-iktidar partisi tek bir yumruk olarak dünyaya nasıl bir mesaj veririz arayışı içerisinde olmalıydı. Ama çıkıp da ilk baştan itibaren PKK terör örgütüne söylenecek laf, Türkiye Cumhuriyeti’nin Devlet Başkanı’na söylendiği zaman bu artık siyasi kıblesini kaybetmiş, siyasi coğrafyadan yoksunlaşmış, bütün siyasi değerlerden boşanmış bir tabloyu gözümüzün önüne getiriyor. Bu son derece üzüntü vericidir.
Orada birtakım sorular soruyorlar, bu soruların hangisi mantıklı, hangisi mantıksızdır? Onlara cevap veririz. Bunlar, esnasında makul bir zeminde de çeşitli şekillerde yüce Mecliste tartışıldı ama en tepeye ’13 şehidin sorumlusu Erdoğan’dır’ diyerek Türkiye Cumhurbaşkanı’nı suçlayacaksın. Terör örgütüne söyleyeceğin lafı Türkiye Cumhuriyeti’nin Devlet Başkanı’na söyleyeceksin, böylesine bir sapma, böylesine bir sapkınlık içine gireceksin. Ondan sonra ‘şehitlere sahip çıkıyorum’ diyeceksin. Bu utanç vericidir, doğrusunu söylemek gerekirse devlet ve siyaset hayatımızda görülmüş en büyük skandallardan bir tanesidir.”
“Düşmanlık üreten bir yaklaşım bu”
“Keşke daha sağduyulu bir değerlendirme yapılsaydı” değerlendirmesinde bulunan Ömer Çelik, “Çünkü bu iktidar-muhalefet meselesi değil. Keşke daha makul, daha akıllıca muhalefet edeceği yerle düşmanlık üreteceği yeri ayırt edebilen bir basiret görebilseydik. Muhalefet yerine husumet üretip, ‘muhalefet yapacağım’ diye düşmanlık üreten bir yaklaşım bu.” dedi.
Açık ve net bir şekilde muhalefetin bir hak olduğunu söyleyen Çelik, “İstediği meseleyi irdeleyebilir, istediği meselede ‘Hesap soruyorum’ diye birtakım argümanlar geliştirebilir. Ama siz, Türkiye Cumhuriyeti’nin Devlet Başkanı’nı, terörle mücadele iradesinin arkasındaki ismi, tutup da birtakım düşmanlarımızın bile söylemediği şekilde itham ederseniz bunun ilacı yoktur. Bu yeni bir durum, katliam siyaseti yapanlarla aynı yerde durmak gibi bir durum.” diye konuştu.
Terör örgütü PKK’nın, “Türk Ordusu bombaladığı için bu şehitler oldu” açıklamasının baştan aşağı yalan olduğunu vurgulayan Ömer Çelik, şunları söyledi:
“İşte yalan şehitlerimizin fotoğraflarında da otopsi raporlarında da gözüküyor. Onların misyonu bu. Terör örgütünün yaydığı yalanı, siyasi dille yaymak. Onu biliyoruz ama her halükarda bizim rakibimiz olsa da CHP’nin, Sayın Kılıçdaroğlu tarafından bu hale düşürülmesi, siyaset hayatı için iyi değildir. CHP’ye gönül veren, destek veren vatandaşlarımızın asla arzu ettiği şey değildir.
Sonuçta Türkiye, terörle mücadelesini aynı irade ve kararlılıkla sürdürecektir. Bu son operasyonda kara desteği olmadan 35 kilometre derinlikte bunun gerçekleştirilmesinin, örgütte yarattığı travmayı, örgütte meydana getirdiği sarsılmayı, istihbarat örgütlerimiz takip ediyorlar. Bu, sadece bir terör örgütünün ülkemize saldırısı değil, bölgemizdeki haritaları değiştirmek isteyen, bölgemizde terör devleti kurma birilerinin bu örgüt vasıtasıyla bize karşı yürüttüğü bir vekalet savaşı ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırlarını, siyasi ve fiziki namusunu korumak için gereken cevabı en sert şekilde vermeye devam edecektir.”
“Sınırlarımızda bir terör devletçiği kurulmasına müsaade etmeyeceğiz”
Çelik, “Kim ne yaparsa yapsın, kim ne derse desin, sınırlarımızda bir terör devletçiği kurulmasına müsaade etmeyeceğiz, bedeli ne olursa olsun. Bununla ilgili siyasi programımız, duruşumuz ve güç kapasitemiz ortadadır ve kararlılıkla kullanılacaktır. Arzu ederiz ki bundan sonra terör konusunda Türkiye’nin dünyaya tek bir ses vermesi konusunda, terör örgütüne bir alan açmamak, terör örgütünün propagandasını hizmet etmemek konusunda daha sağduyulu yaklaşımlar duyalım.” ifadelerini kullandı.
Müttefiklerin, Gara operasyonu konusundaki açıklamalarına da değinen Ömer Çelik, “Biliyorsunuz ABD’nin iki açıklamasına tepki gösterdik. Müttefikimiz olarak, Türk demokrasisine saygı duymasını bekliyoruz ve Türk yargı kurumlarına talimat ya da istikamet verir gibisinden açıklamalar yapılmasını doğru bulmuyoruz. Türk demokrasisine mutlak saygı bekliyoruz. Türkiye’nin yargısına mutlak saygı bekliyoruz.” dedi.
Türkiye’nin müttefiklerinden terörle mücadele konusunda katıksız destek beklediğini belirten Çelik, şöyle devam etti:
“İkinci tepki gösterdiğimiz konu, ‘Eğer PKK terör örgütü yaptıysa’ diye bir ifade kullanılmıştır. ABD Dışişleri Bakanı tanıdığımız birisidir. Deneyimli bir diplomattır ve Orta Doğu’yu çok iyi bilir. Türkiye’nin NATO içerisindeki rolünü, gücünün ve önemini de çok iyi bilir. Tam da onun Dışişleri Bakanlığı döneminde böylesi bir açıklamanın yapılmış olması ciddi bir şekilde sorgulanmalıdır. ‘Eğer’ diye başlarsanız o ‘eğer’den sonra söylediklerinizin hiçbir önemi yok. O zaman biz, ‘PKK yaptıysa’ diye bir cümle kurulduğu zaman, bu bizim hükümetimizin, silahlı kuvvetlerimizin beyanına inanmamak demektir.
Dünyanın her tarafında silahlı kuvvetlerimiz, omuz omuza teröre karşı mücadele ediyor. Siz, bu silahlı kuvvetlerin beyanlarına inanmazsanız o zaman bu mücadele nasıl sürdürülecek ya da müttefiklik ilişkisi nasıl konumlandırılacak? Buna benzer bir dili, FETÖ’nün darbe girişimi sırasında da gördük. Ne deniliyordu? ‘Taraflara itidal tavsiye ediyoruz.’ Bir tanesi meşru bir devlet, ötekidir terör örgütü. Meşru devlet demokrasisini korumaya çalışıyor, terör örgütü demokrasiyi yıkmaya çalışıyor.”
“Beklediğimiz şey bu ‘eğer’li cümlenin yanlış olduğunun farkına varılması”
Bu şekildeki taraflara itidal tavsiye edilemeyeceğini vurgulayan Ömer Çelik, “Burada beklediğimiz şey, bu ‘eğer’li cümlenin, meşru ve egemen bir NATO müttefikiyle PKK terör örgütünü eşitleyen, son derece vahim, yanlış ve kınanması gereken ve Amerikan Dışişleri Bakanlığından da sorgulanması gereken bir ifade olduğunun farkına varılmasıdır.” dedi.
Daha sonra yapılan açıklamaların toparlayıcı nitelikte olduğunu hatırlatan Çelik, toparlayıcı nitelikteki açıklamalar doğrultusunda bir dil kullanılmasının önemsendiğini ifade etti.
Başka türlü bir dilin, Türk-Amerikan ilişkilerinin sabote edilmesi anlamına geleceğini bildiren Ömer Çelik, şunları kaydetti:
“İki NATO müttefiki olarak, beraber yapacağımız işlerin aksaması anlamına gelecektir. Bölgedeki yeni dinamikler, önümüzdeki süreçte karşı karşıya alacağımız meydan okumalar, müttefiklik ilişkilerinin daha sağlam bir zeminde, daha ilkeli bir şekilde, her türlü sarsıntıdan korunarak ilerletilmesi gerektiğini gösteriyor. Biz de bu çerçevede bize saldıran terör örgütleri söz konusu olduğunda Cumhurbaşkanımız da ifade etti, ‘ama’ diyerek, ‘lakin’ diyerek, ‘eğer’ diyerek bir ifade kurulmasını asla kabul etmiyoruz. Zaten teröre karşı mücadele eden ya da bir siyasi meselede ‘ama’ kelimesi kullanıldığı zaman işin içine siyasi münafıklık giriyor. ‘Ama’ kelimesi burada siyasi münafıklığı ifade ediyor.
‘Ama’dan sonra söylediğinizin önemi yok, ‘ama’yı oraya koydunuz andan itibaren ‘lakin’ dediğinizde, ‘eğer’ dediğiniz de bizim yanımıza durmuyorsunuz demektir. Dolayısıyla bu son operasyon bir kere daha göstermiştir, PYD/YPG terör örgütü, doğrudan terör örgütü PKK’dan emir almaktadır. Orada yakalananların da gösterdiği gibi net bir şekilde, yani organik ilişki bile daha demeyeceksiniz aynı şey aynı şeyden bahsediyoruz. Ayrıca, burada Amerikalı dostlarımız bu terör örgütünün hangi eylemi yaptığını, nasıl hareket ettiğini avuçlarının içi gibi biliyorlar. Avuçların içi gibi bilinmesine rağmen ‘eğer’li bir ifade kullanılması doğru bir yaklaşım olmamıştır. Sonradan söylenen toparlayıcı ifadeleri makul buluyoruz ama sürekli olarak yanlış cümle kurup daha sonra toparlama şeklindeki bu adetin son bulması lazım.”