AK Parti Sözcüsü Çelik: Ne ırkçılık ne şiddet ikisine de karşıyız

3 Haziran 2020 Çarşamba 22:05

ANKARA (AA) – AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, partisinin genel merkezinde, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında yapılan Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısı devam ederken düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu ve soruları yanıtladı.

Yaklaşık 70 günün ardından yüz yüze bir toplantı yaptıklarını ifade eden Ömer Çelik, normalleşme sürecinde olduklarını, ancak toplantıda fiziksel mesafeyi koruyacak tedbirleri aldıklarını, herkesin maskesini taktığını söyledi.

Çelik, terörle mücadelede canlarını feda eden şehitlere ve koronavirüs nedeniyle hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, ailelerine baş sağlığı, hastalara da şifa diledi.

Toplantıda, çok kapsamlı bir teşkilat başkanlığı gündeminin söz konusu olduğunu vurgulayan AK Parti Sözcüsü Çelik, Kovid-19 tedbirleri nedeniyle yapılamayan kongre sürecinin nasıl ilerleyeceği ve teşkilat çalışmalarının ele alındığını belirtti.

Teşkilattan sorumlu AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Erkan Kandemir’in teşkilatlara ilişkin geniş bir sunum yaptığını anlatan Çelik, “Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu’nda yapılacak değişiklikler Türk siyasetinde güçlü bir şekilde konuşuluyor. MYK bunu da değerlendirmeye almıştır. TBMM’de çeşitli teklifler söz konusu. Bu konuda da AK Parti TBMM grup başkanımız ve grup başkanvekillerimiz bilgilendirme gerçekleştiriyor. Kapsamlı bir MYK toplantısı oluyor, detaylı sunumlar yapılıyor.” diye konuştu.

ABD’de yaşanan olaylar

Ömer Çelik, dünya gündeminin ABD’li siyahi George Floyd’un öldürülmesiyle ortaya çıkan “nefes alamıyorum” protestolarına odaklandığını anımsattı.

Burada görüşlerini çeşitli şekillerde yansıtan, eksik yansıtan ya da bilerek yanlış yansıtan birtakım yayın organlarında değerlendirmeler gördüklerine dikkati çeken Çelik, şöyle konuştu:

“Uzun zamandır siyahilere dönük orada yükselen ırkçı şiddeti takip ediyoruz. Sık sık size Avrupa Birliği’nde yükselen ırkçı şiddet, aşırı sağ konusunda da kaygılarımızı aktarıyorum. Tabii ki ABD’de bunun yükselişi ve şiddete varan boyutlarıyla ilgili değerlendirmelerimiz var. Son zamanlarda özellikle ırkçı polis şiddetinin, yani bir insan suçlu olduğu için değil, sadece suçlu olsa bile ona siyahi ya da Hispanik olduğu için orantısız güç kullanılması, hukuk dışına çıkılması gibi bir tablo söz konusuydu. Floyd konusunda da kişi esasında etkisiz hale getirildiği halde şiddetle onun ölümüne yol açacak şekilde, defalarca ‘nefes alamıyorum’ diye bağırdığı halde ölene kadar ona bir baskı ve şiddet uygulanıyor. Tabii bu ‘nefes alamıyorum’ sloganı, ırkçılığın baskısı altında isanlık adına, insani bir hayat, eşitlik, adalet, özgürlük için nefes alamıyorum sloganına dönüştü ve bütün dünyada, Amerika’daki şiddete karşı bir infial oluşturdu.”

Erdoğan’dan Floyd’un ailesine başsağlığı

Ömer Çelik, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da konuyu yakından takip edeceklerine dair açıklamasının olduğunu, Floyd’un ailesine ve Amerikan halkına başsağlığı dileklerini ilettiğini dile getirdi.

“Siyasetimizin, anlayışımızın temeli her türlü ırk, renk, din, dil ayrımı karşısında bu ayrımcılığa karşı olmaktır.” diyen Çelik, insan olmanın haysiyet ve şerefinden kaynaklanan hiçbir hakkın geri alınamayacağı, zedelenemeyeceği gibi eksiltilemeyeceğini de düşündüklerini aktardı.

“ABD halkının başlattığı gösterilerde dile getirilen eşitlik talebini, ırkçılığa karşı sergilenen protestoları, Amerikan demokrasisinin ve toplumunun geleceği açısından sağlıklı buluyoruz.” ifadesini kullanan AK Parti Sözcüsü Çelik, şöyle devam etti:

“Bu korkunç saldırı, Amerika’yı ele geçilen ırkçılık konusundaki hassasiyetin daha da yüksek olması gerektiğini gösteriyor. Hem bu ırkçıların, bu şiddeti yapanların mahkum edilmesi hem de bu zihniyetle çok daha güçlü bir şekilde mücadele edilmesi gerekiyor. ABD, 19’uncu yüzyıldaki iç mücadelede kölelik karşıtları savaşı kazansa da maalesef bu devam ediyor. Batı dünyası, Batı ittifakı tehdidi dışarıdan bekliyordu. Daha çok Çin ve Rusya gibi ülkelerin altı çiziliyordu ama hem Avrupa’da, hem Amerika’da tehdit, içerideki ırkçılar tarafından yükseltiliyor. Her ülke kendisine dönük dış tehditlerle mücadele konusunda birtakım kurumsallaşmış yöntemlere sahip ama kendi demokratik dokusunu, demokratik toplum düzenin bozacak şekilde bir yapı ortaya çıktığı zaman, bu ırkçılık, orantısız polis gücüne dönüştüğü zaman bu tip durumlar ortaya çıkıyor.”

Protestolar esnasında TRT World ekibine yapılan saldırıyı da kınayan Çelik, TRT ailesine geçmiş olsun dileklerini iletti.

“Barışçıl protestolar bir hak”

Her protesto gösterisinde, toplumsal olayda birtakım terör grupları, yağmacı gruplar ve şiddet gruplarının ortaya çıktığını vurgulayan Ömer Çelik, şunları kaydetti:

“Herhangi bir şekilde meşru protestoları şiddete, yağmaya dönüştürmeye çalışan, ABD’deki kamu düzenini yıkıcı bir etki ile karşı karşıya bırakmaya çalışan bütün bu gruplara karşıyız. Barışçıl protestoların bir hak olduğunu ve bunun ‘nefes alamıyorum’ sloganıyla eşitlik, adalet ve özgürlük talep etmesini son derece meşru buluyoruz. Bir değişim gerçekleşmesi gerektiğini, ırkçı şiddete karşı bir tutum alınması gerektiğini ifade ediyoruz ama kamu düzenini bozacak şekilde insanların evlerini, iş yerlerini yağmalayanlar, şiddet uygulayanlar, meşru protesto hakkını bir şiddet hakkına dönüştürmeye çalışanlara da tamamen karşı olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Umarız ki bu şahısların hem bu eylemleri engellenir hem de bunların esasında kamu düzenini tehdit ettiği gibi bu eylemlerin barışçıl doğasına verdikleri zararın da altının çizilmesi gerekir. Üstelik bunlar öldürülen George Floyd’un hatırasına da saygısızlıktır.”

“Ne ırkçılık ne şiddet ikisine de karşıyız”

İsrail’de bir gazetede ABD’de de yaşanan olayların arkasında Türkiye, İran, Çin ve Rusya’nın olduğuna dair yapılan haberlere ilişkin Çelik, “Tamamen yalan, tamamen provokatif bir haber çıkmıştır. Biz alışkınız tabii, birtakım krizlerde Türkiye’yi suçlamak için otomatiğe bağlanmış fırsatçılıklarla çok defa mücadele ettik, şimdi de böylesini tekrar müşahede etmiş oluyoruz. Bu haberin baştan aşağı yalan olduğunun ve bu provokasyonların farkında olduğumuzun da altını çizmek isteriz. Demokratik değerlere toplum sahip çıkarken Amerikan toplumu, bunu tabii ki destekliyoruz ama bunun provoke edilmesine, yağmacılığa ve şiddete dönüşmesine de yüzde yüz karşıyız. Ne ırkçılık ne şiddet ikisine de karşıyız. Bu ikisinden birini kimse tercih etmek zorunda değil.” şeklinde konuştu.

Çelik, son günlerde yaşanan bazı provokasyon ve olaylara değinerek, “Türkiye’de camilere yapılan provokasyonlar, kiliselere yapılan provokasyonlar, Hrant Dink Vakfı’na gönderilen tehdit, birtakım politikacı kadınlara ya da medya mensubu kadınlara dönük çirkin tweetler ve yaklaşımlar gördük. Bunların hepsini reddediyoruz. Bu provokasyonlar, bu ölüm tehditleri ve bu iğrenç yaklaşımlar hiçbir şekilde medeni toplum düzeninin bir parçası olamaz, medeni toplum düzeni bunları reddeder.” ifadelerini kullandı.

“Provokasyonlara hiçbir şekilde geçit vermeyeceğiz”

Yaşanan olayları ve provokasyonları anında müdahale ederek boşa çıkaran emniyet teşkilatına teşekkür eden Çelik, şu değerlendirmelerde bulundu:

“Memleketimizin geleceği bu provokasyonları anında bertaraf etmekle doğrudan orantılıdır. Türkiye’de provokasyon mevsimi kapalıdır. Geçmişte Türkiye’de bu provokasyonları yaparak çok sonuç aldılar. Toplumu böldüler, siyasi reformları engellediler ve siyasi iktidarları zaafa uğrattılar, bunların hepsi adrese teslim unsurlardır, bunların maşaları değişir arkasındaki odaklar ve zihniyet değişmez. Türkiye bunları tanımıştır, bunların adını koymuştur. Bu provokasyonlara hiçbir şekilde geçit vermeyeceğiz. Camileri, kiliseleri, havraları, dernekleri, vatandaşımızı hedef alan ve özellikle kadınlara dönük şiddet dili kullanan kim olursa olsun bunun karşısındayız. Türkiye’de herkes birinci sınıf vatandaştır, Türkiye’de ikinci sınıf vatandaş yoktur. Hiç kimse kafasında ‘birinci sınıf ve ikinci sınıf vatandaş’ kategorisiyle hareket etmesin. Bu topraklar isteyenin kafasına göre operasyon çekeceği dönemleri çoktan geride bırakmıştır.”

Çelik, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) ile mücadele kapsamında alınan tedbirler, yatırımlar ve atılan adımlara ilişkin, “Cumhurbaşkanımızın bu dönemde Sancaktepe’de Prof. Dr. Feriha Öz, Prof. Dr. Murat Dilmener ve İsmail Niyazi Kurtulmuş hastaneleri gibi Atatürk Havalimanı içerisinde 45 günde biten hastaneler açması, Türkiye’nin bu kriz döneminde içe kapanmayan tek ülke olduğunu göstermiştir.” diye konuştu.

“Aile kavramının siyaset konusu yapılması ahlaksızlıktır”

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’a karşı yapılan eleştirilere de değinen Ömer Çelik, şunları kaydetti:

“Bu aile konusunu siyaset yapmak bütün partilerin tabanındaki değerli vatandaşlarımız tarafından ahlak dışı bir tutum olarak kabul edilir. Defalarca uyarmamıza rağmen bakın haftalar boyu ‘bunu yapmayın bu doğru değil’ dememize rağmen ısrarla CHP sözcüleri tarafından ihlal edilmektedir. Bir de ‘sosyete damat’ diye bir şey uydurmuşlar çirkin bir şekilde. Benim bildiğim Sayın Bakanımızın babası Sadık Albayrak statüko sosyetesine karşı mücadele eden birisiydi. Statüko sosyetesinin mensupları Anadolu’nun içinden gelmiş bir aileye ‘sosyete’ diyerek saldırmaya çalışıyor. Sayın Sadık Albayrak’ın yaşadığı hayat ve yazdığı kitaplar ortadadır. Anadolu’nun haklarını ve insanının haklarını korumak için statüko sosyetesine karşı mücadele etmiştir, bunun için hapis yatmıştır ve bedel ödemiştir. Bir kez daha söylüyorum, bu kullandığınız kavramlar çirkin kavramlar. Bu kim için kullanılırsa kullanılsın.

Sonra dönüyor bakıyorlar insanlar merak ediyor siz bu kadar aile işlerine meraklı olduğu zaman sizin durumunuz nedir diye? Bakıyorsun ki hakikaten Türkiye’de belirli bir siyasi dönemi defalarca kapatmış, orada tekelci bir hakimiyet kurmuş grupların temsilcisi olan kişiler aynı şeyleri söylüyorlar. Hala Anadolu’dan gelen insanları hazmedemeyen kendi statükocu sosyetesinin kendisine ayna tutması gerekirken başkalarına aynı kavramlarla şuçlayan bir şey var. Burada Türkiye’de bir oligarşi oluşmuşsa, oligarşik bir siyaset modeli, oligarşik bir ekonomik model oluşmuşsa bunun altında imzası olanlar bugün aile kavramları üzerinden ‘sosyete’ vesaire gibi kavramlar kullanıyorlar. Statüko sosyetesinin kendisine ait olan kavramları başkası için kullanmaması gerekir. Aile kavramını kim, hangi şekilde ve hangi sebeple siyaset konusu yapıyorsa yaptığı ahlaksızlıktır.”

“Ekonomi yönetimine saldıranlar ortaya ekonomik bir argüman koymuyor”

Ekonomi yönetimine saldıranların, ortaya ekonomik bir argüman koymadığını, ya aile değerlerine saldırdıklarını ya da bazı köşe yazarlarının yazılarını alt alta koyup tekrar tekrar okuduklarını ifade eden Çelik, “O zaman milli gelirin neredeyse yüzde 20’sini faize ödeyen Türkiye, bugün sadece yüzde 2,3 oranında bu rakamla karşı karşıyadır. Kaldıki bu yüzde 2,3’ün de içinde o dönemden kalan hasarların giderilmesi söz konusudur.” diye konuştu.

Faizlerin nisanda tek haneli rakamlara gerilediğini anımsatan Çelik, Türkiye’nin uzun yıllar sonra ilk kez bütçesini faiz ödemelerine değil, yatırım ve sosyal harcamalara ayırmaya başladığını söyledi. Çelik, iddiada bulunanların geçmişte yönetim erki elindeyken ne yaptığıyla yüzleşmesi gerektiğini dile getirdi.

Koronavirüs salgınının yıkıcı etkilerine karşı Türkiye’de ciddi ekonomik desteklerin ortaya konulduğunu vurgulayan Çelik, “Bu süreçte atılan adımların toplam tutarı 260 milyar liraya ulaşmıştır. Atılan adımların ekonomik büyüklüğü, çarpan etkisi ile 600 milyar lirayı aşmıştır.” ifadesini kullandı.

Ekonomik destek konusunda atılan adımları sıralayan Çelik, “Anayasayı fırlatma olayı denilen olayda faizler yükselirken seyredenler, o günlerin ekonomi yönetiminde sorumlu olanlar, bugün çıkmış yapılana bir şey diyemiyor, ‘peki ondan sonra ne olacak’ diyor. Ondan sonrasıyla da ilgili tedbirlerimiz var. Şimdiye kadar pek çok kriz yönettik, bu krizleri de yönetiriz biz.” değerlendirmesinde bulundu.

Kamu bankalarının temel ihtiyaç desteği kapsamında 6 milyon 617 bin vatandaşa, 39 milyar 117 milyon lira kaynak sunduğunu, Halkbank tarafından esnafa sunulan toplam desteğin 26 milyar 169 milyon liraya ulaştığını, esnaf destek kredisi kapsamında 684 bin 103 esnafa 16 milyar 906 milyon finansman desteği sağlandığını aktaran Çelik, esnafın hiçbir şekilde yalnız bırakılmadığını bildirdi.

Türkiye’nin bu tablo içerisinde OECD ülkeleri, Avrupa Birliği ve G20 içerisinde pozitif ayrışarak yılın ilk çeyreğini yüzde 4,5 büyüme ile kapattığını ifade eden Çelik, “Dünya 1-2 yıl sonrası için çok olumlu konuşamıyor ama inşallah biz bu tedbirlerle esnafımızın, işçimizin, vatandaşımızın, girişimcimizin yanında olmaya devam edeceğiz.” şeklinde konuştu.

Yeni finansman paketleri açıklandığını anımsatan Çelik, “Biz bugünü planladığımız gibi, dün bu destekleri verdiğimiz gibi bundan sonrasında da vereceğiz. Formülümüz şudur, önce toparlanma, sonra atılım. Bununla ilgili olarak Hazine ve Maliye Bakanımız peyderpey bu destekleri açıklamaya devam edecek.” dedi.

“Herkesin dini duygularına hürmet ederiz”

Fetih kutlamalarına değinen ve İstanbul’un fethinin bu yıl son derece görkemli bir şekilde kutlandığına dikkati çeken Çelik, Ayasofya’da Kur’an tilaveti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Fetih Suresi’nin anlamını açıklayan konuşmasının büyük yankı bulduğunu aktardı.

Çelik, “Nedense Yunanistan Dışişleri Bakanlığı bundan rahatsız olduğunu ifade ediyor. Hristiyanların dini duygularına hakaret olduğunu söylüyor. Biz hiçbir Hristiyanın dini duygusuna asla hakaret etmeyiz. Biz herkesin dini duygularına hürmet ederiz, saygı duyarız. İslam düşmanlığı, ırkçılık sizin coğrafyalarınızda var ama Hristiyan düşmanlığı, Yahudi düşmanlığı ya da göçmen düşmanlığı gibi kavramlar bizim inançlarımıza da siyaset felsefemize de aykırı.” değerlendirmesinde bulundu.

Bir dünya mirasına da saygı göstererek böylesine bir kutlama yapıldığını, bunun kimseye hakaret eden tarafının bulunmadığını dile getiren Çelik, “Biz Hazreti İsa’yı da Hazreti Musa’yı da kendi peygamberimiz biliyoruz. Peygamber Efendimiz, peygamberlerin sonuncusudur. Hepsi aynı dini getirmiştir. Biz onların hepsine hürmet ederiz.” ifadesini kullandı.

Dini temelde bir düşmanlık taşımalarının söz konusu olmadığına değinen Çelik, şöyle konuştu:

“Ama tüm Avrupa’da minarelerinden ezan sesini yasaklayan tek devlet Yunanistan’dır. Başkentinde cami olmayan tek Avrupa Birliği Devleti Yunanistan’dır. Ayrıca maalesef utanmadan korona günlerinde yüzyıllardır ezanın susmadığı Batı Trakya’da ezanı susturmaya çalışmışlardır. Bu ırkçılıkla bu İslam düşmanlığıyla yüzleşecekleri yerde Yunanistan’ın bu konulara girmesi, doğrusunu söylemek gerekirse akıl tutulmasından başka bir şey değildir.”

Türkiye’nin Ayasofya’nın dünya çapındaki abidevi niteliğine, 1972 UNESCO Dünya Kültürel ve Doğal Mirasın Korunmasına Dair Sözleşmesi’ne son derece saygılı bir ülke olduğunun altını çizen Çelik, konuşmasına şöyle devam etti:

“Hem ülkemizin büyük bir mirasıdır hem dünyanın bir mirasıdır. Biz Fetih suresi okuyoruz, onlar ‘meydan okuyorsunuz’ diyorlar. Biz kimseye meydan okumak için değil biz burada kendi tarihimizi, kendi hafızamızı anmak için, bir günü anmak için gereken şekilde toplumumuzla buluşmak için bu törenleri düzenliyoruz.”

Fatih sondaj gemisinin Karadeniz’e ulaşmasının çok önemli olduğunu vurgulayan Çelik, geminin 6. nesil denilen üst düzey bir teknolojiye sahip olduğunu, dünyada yüksek teknolojiye sahip 5 gemi arasında sayıldığını anlattı.

Çelik, ülkenin çıkarlarını “mavi vatan”da da korumayı sürdüreceklerini ifade etti.

Koronavirüs sürecinde Libya, Suriye, Filistin ve Rohinya’da çok ciddi gelişmeler olduğunu, bunları da takip ettiklerini belirten Çelik, Libya Başbakanı Fayiz es-Serrac hükümetinin yeni başarılara imza attığını, darbeci Hafter’in Serrac hükümetine karşı yaptığı provokasyonlar ve katliam girişimlerinin engellenmesi konusunda Türkiye’nin büyük bir misyon ürettiğini vurguladı.

Hafter’e bağlı güçlerin hastanelere ve sivillere yönelik saldırılarının savaş suçu niteliğinde olduğunun ve faillerinin adalet önüne çıkarılması gerektiğinin Birleşmiş Milletler özel temsilcisi tarafından da ifade edildiğini aktaran Çelik, Uluslararası toplumun meşru Serrac hükümetinin yanında yer alması gerektiğine işaret etti.

Bir CHP Milletvekilinin “Serrac’ın radikal, Hafter’in daha ılımlı” olduğunu söyleme gafletinde bulunduğunu hatırlatan Çelik, “Bu bilgileri nereden alıyorlar bilmiyoruz, çünkü Libya’nın içinde bile yakın zamana kadar Hafter’i destekleyenler bile Serrac hükümetinin tarafına geçiyor.” dedi.

NATO’nun da BM tarafından desteklenen Serrac hükümetine destek vermeye hazır olduğunu ifade ettiğini aktaran Çelik, Türkiye’nin buradaki pozisyonunun BM ile uyumlu olduğunu, NATO tarafından da teyit edildiğini kaydetti.

“250 bin kişi evlerine döndü”

İdlib’de mart başında varılan ateşkes sonrası 250 bin kişinin evlerine döndüğünü bildiren Çelik, “Rejimin ateşkes ihlalleri tabii sonucu zorlaştırıyor ama biz bütün ihlallere rağmen ateşkesin korunması için gereken hassasiyeti gösteriyoruz.” diye konuştu.

BM’nin tespitlerine göre rejimin salgın dönemini de istismar ettiğini dile getiren Çelik, “Halkını özellikle bu salgın döneminde göç etsinler diye temel sağlık hizmetlerinden ve insani yardımlardan uzak tuttu. Ayrıca direniş olan bölgelerde maalesef bu sağlık hizmetlerinin buraya girmesini de engellemeye çalıştı. Dünya Sağlık Örgütünden bölgeye gönderilen sağlık ekipmanlarının rejimin kontrolü dışındaki alanlara geçmesine izin vermedi. Yani rejimin yaptığı bütün katliamların yanı sıra Kovid-19 sürecini de insanların ölmesi için kullanmaya çalıştığı açık bir şekilde görülüyor.” şeklinde konuştu.

Filistin’de yaşananlara değinen Çelik, şu bilgileri verdi:

“Batı Şeria’nın İsrail yönetimince ilhakı konusunu şiddetle reddediyoruz, bütün dünyayı bir kere daha uyarıyoruz. Amerika Birleşik Devletleri’nde çeşitli senatörlerin İsrail’i bunu yapmaması konusunda uyarmasına dikkat çekiyoruz, bunu olumlu buluyoruz. Müzakere masası dışında defakto olarak bunun yapılması demek, iki devletli çözümün berhava edilmesi, havaya uçurulması demektir. Bu Orta Doğu’ya barış getirmez. Filistin meselesi sadece Orta Doğu’nun değil dünyadaki bütün meselelerin temelidir. Dolayısıyla Filistin halkına dönük olarak atılacak bu son adım bütün bu adımların toplamından daha vahşi bir adımdır. Amerika Birleşik Devletleri’nde bu adıma karşı seslerin yükselmesinden memnuniyet duyuyoruz. Bütün dünyanın bu sesi topyekün şekilde yürütmesi lazım.”

Geçmişte Ruanda’da, Srebrenitsa’da, Filistin’de, Suriye’de ve daha pek çok yerde işlenen soykırımlar karşısında sessiz ve etkisiz kalan BM’nin Myanmar’da aynı duruma düşmemesi gerektiğini vurgulayan Çelik, Rohingya Müslümanlarının bir soykırımla karşı karşıya olduklarını söyledi. Çelik, Uluslararası Adalet Mahkemesi ve Uluslararası Ceza Mahkemesinde kasımda görülmeye başlanan davaları yakın şekilde takip edeceklerini bildirdi.

“ABD’nin Açık Semalar Antlaşması’ndan çekilmesi endişe verici”

Uluslararası anlaşmalarda giderek gerileyen tablodan memnuniyet duymadıklarını belirten Çelik, “Bu çerçevede Açık Semalar Antlaşması’ndan çekilinmesi bizim açımızdan Avrupa Atlantik güvenlik mimarisinde gedik açılması ve bunun zaafa uğratılması bakımından çok yanlıştır. Karşı karşıya kaldığımız küresel meydan okumalar karşısında Türkiye olarak bu antlaşmaya ehemmiyet atfediyoruz.” dedi.

ABD’nin antlaşmadan çekilmesinin kendileri açısından pozitif bir tutum olmadığını, endişe verici olduğunu dile getiren Çelik, “Karadeniz’i, Akdeniz’i, Kuzey Afrika olmak üzere Avrupa güvenliğini olumsuz etkileyecek bir durumdur bu. Korona süreci göstermiştir ki daha çok işbirliğine ve yönetişime ihtiyaç var. Bu kararın gözden geçirilmesini ummak istiyoruz.” diye konuştu.

Salgının, çevre sağlığı ve temizliğinin önemini ortaya koyduğuna değinen Çelik, Boğaz’ın altında yapılan çekimlerde çok sayıda maske ve eldiven görüldüğünü, bunun çok üzüntü verici olduğunu söyledi.

Boğaz’ın inci gibi korunması gerektiğini, suyun temizliğinin insanlığın geleceği için büyük önem taşıdığını ifade eden Çelik, “Denizin sesinin, Boğaz’ın sesinin gönüllü taşıyıcıları haline gelmemiz lazım.” dedi.

Bugün Dünya Bisiklet Günü olduğunu anımsatan Çelik, “Vahşi kapitalizmin birtakım unsurlarına direnebilmek açısından hayat tarzımızda değişiklik yapmak için bisiklet de iyi bir fırsattır.” ifadesini kullandı.

Barolardaki seçim sisteminin değiştirilmesine yönelik çalışmalar

Barolardaki seçim sisteminin değiştirilmesine yönelik çalışmalara ilişkin bir soru üzerine Çelik, bu konunun gündemlerinde olduğunu söyledi. Konuya ilişkin tartışmayı sonuçlandırmadıklarını anlatan Çelik, bu nedenle konunun TBMM’ye gelme takvimiyle ilgili bir şey söyleyemeyeceğini belirtti.

Çelik, “Esası şudur; aşağıdaki demokratik çoğulculuğun yukarıya çıktıkça daraldığını, aşağıdaki demokratik meslek örgütü olma vasfının yönetimlerde bir ideolojik kamp haline geldiğini uzun zamandır görüyoruz. Dolayısıyla burada yazılan, çizilenlerin çoğunda olduğu gibi bozucu bir şey değil tam tersine o meslek örgütlerinin tabanlarındaki demokratik gücün, demokratik çeşitliliğin yönetimlere de nasıl yansıyabileceği konusundaki modelleri arkadaşlarımız tartışıyorlar.” dedi.

Birden çok model olduğunu ifade eden Çelik, burada muhalefetin “sivil toplumu ele geçirmekten” bahsettiğini hatırlatarak, şöyle devam etti:

“Tam tersi bir şey söylüyoruz, aşağıda geniş bir irade söz konusuyken yukarıya gittikçe bunun tek tipleşmesi ve tekelci bir yönetim haline gelmesi, birer meslek örgütü hukuk konusunda, demokratik işler konusunda hassasiyet oluşturması gerekirken zaman zaman bazılarının yönetimlerin bir siyasi kamp gibi davranması karşısındaki rahatsızlıklar buralarla ilgili bir düzenlemeyi tabi gündeme getirmiştir. Düzenleme tabii ki demokratik olacaktır, o meslek örgütlerinin mesleki faaliyetlerini güçlendiren, hukuk ve demokrasi konusundaki hassasiyetlerine destek veren içerikler tartışılacaktır. Onun modellerini tartışmaya devam ediyoruz, şekillendiği zaman açıklarım.”

Çelik, 18 ve 65 yaşa yönelik kısıtlamanın ne zaman biteceği ve düğünlerin yapılabilmesine imkan sağlanıp sağlanmayacağına ilişkin soru üzerine, toplantıda bu konulara özel bir değerlendirme yapmadıkları karşılığını verdi.

Vatandaşların sıkıntılarını bildiklerini dile getiren Çelik, “Bütün bu tedbirler peyderpey açılırken bizim buradaki hassasiyetimiz onların hayatlarının, sağlıklarının korunmasıdır. Normalleşme süreci başladı, şu ilk etkileri görelim, muhakkak ilgili mekanizmalar bunu gündeme alacaktır. Düğünlerle ilgili bir değerlendirmemiz olmadı.” dedi.

“Kamp takvimimiz yok”

AK Parti’nin kongre süreci ve kamp tarihine yönelik bir soru üzerine ise Çelik, parti olarak, 186-187 civarında ilçe kongresini tamamladıklarını, 780 civarında kongrenin beklediğini hatırlattı.

Çelik, “Ağustosta başlamak gibisinden bir değerlendirmemiz var. Bir model oluşturacağız, tabi kovid tedbirlerine uygun bir model oluşturacağız. Yani eskisi gibi bir model olmayacak ama onu gerçekleştireceğiz. Şu anda bir kamp takvimimiz yok, çünkü kampta çok sayıda arkadaşımız aileleri ile birlikte bir araya geliyor. Onu şu anda değerlendirmiyoruz.” diye konuştu.

“Darbe iması tartışmaları”

“Darbe iması tartışmaları” ve CHP’nin kendisinin sözlerine yönelik eleştirileriyle ilgili bir soru üzerine AK Parti Sözcüsü Çelik, “Bu arkadaşlarla birisi kafa buluyor herhalde yani bizden kimden böyle bir bilgi alıyorlar. Ben ‘CHP’ye dönük darbecilik eleştirisi yüzünden AK Parti içinde eleştirilmişim.’ Ondan sonra ‘Türkiye’nin darbe gündemi yoktur.’ demişim. Yani ilkokul düzeyinde bir siyasi okur yazarlık bile dediğimin ne manaya geldiğini anlar.” açıklamasında bulundu.

Çelik, şöyle devam etti:

“Birincisi ya bunlar uyduruyorlar. Benim söylediğim şeyler AK Parti’nin kurumsal görüşleridir. Ben burada kurumsal görüşleri ifade ediyorum. Ya böyle birileri uydurup bunlara bilgi verdiğini şey yaparak manipüle ediyor bunları. Daha önce de olmuştu çeşitli konularda. Hatta ben dedim, ‘mutfakta biri mi var, bu kadar manipülasyon nasıl olabiliyor?’ diye. Ya da birisi kafa buluyor. Bizim, ‘Türkiye’nin darbe gündemi yoktur’ dediğimiz onların darbeci sözlerini eleştirmemizden vazgeçtiğimiz gibi değerlendiriyorlar.

Diyoruz ki, Türkiye’nin bir darbe gündemi yoktur. Türk demokrasisi işlemektedir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, güçlü bir şekilde işlemektedir. Bütün bu süreçte işi gücü Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile uğraşanlar, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin, bütün bir küresel salgında hükümetler tek tek sarsılırken nasıl dayanıklı bir sınav verdiğini göstermiştir. Hala Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi şöyle böyle diyorlar ama vatandaş söz konusuysa nasıl bir sınav verdiği, nasıl dayanıklı başarılı bir modelle bunu ortaya koyduğu görülmüştür.”

Türkiye’de kurumların, demokratik yapının işlediğine dikkati çeken Çelik, “Yaptıkları şey hem meşru hükümete iftira atmaktır hem Türk Silahlı Kuvvetlerine iftira atmaktır.” diye konuştu.

“Siz iktidardan seçimde ya da başka yollarla gideceksiniz” sözünün, bir siyasetçi tarafından ne manaya geleceğinin çok iyi bilineceğine vurgu yapan Çelik, “bu darbeci sözlerin neden belli bir partiden geldiği” sorusunu yöneltti.

Kendilerinin, “Türkiye’nin bir darbe gündemi yoktur” dediğinin altını çizen Ömer Çelik, “Ama CHP’de birilerinin darbecilik gündemi var. İki de bir darbeci sözler söylüyorlar. Biz onlara cevap verdiğimiz zaman diyorlar ki, ‘biz darbeyi ne ile yapacağız, zabıtayla mı yapacağız?’ Ben de size zaten ‘darbe yapabilirsiniz’ demiyorum, darbeci zihniyetten kendinizi bir türlü kurtaramıyorsunuz, sürekli olarak bu kışkırtmaları peşinde koşuyorsunuz.” diye konuştu.

Muhalefetin kendilerini “suni darbe gündemi oluşturmakla” suçladığını ifade eden Çelik, şunları kaydetti:

“Tartışmayı biz açmadık. Sizin arkadaşlarınız sistematik olarak bunları söyleyince dedik ki ‘niye bu kadar darbeci sözler kullanıyorsunuz? Niye bu darbeci sözlerden uzak duramıyorsunuz?’ Eski statükonun nimetlerinden bir türlü kendinizi arındıramadınız. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve toplumu açısından, milletimiz açısından bir darbe gündemi var mıdır? Yoktur. Sistem işlemektedir, demokrasi işlemektedir, hukuk devleti, laiklik, sosyal devlet demokratik prensipler temelindeki anayasa işin başındadır. Cumhurbaşkanımız ve hükümet işinin başındadır. Türk Silahlı Kuvvetleri demokrasiye bağlı olduğunu 15 Temmuz darbesindeki hainlere karşı duruşuyla göstermiştir.

Dolayısıyla Türkiye’nin kurumlarının, Türkiye’nin iktidar partisinin, Türkiye’nin büyük çoğunluğunun böyle bir gündemi yoktur. Ben CHP tabanının böyle bir gündemi olmadığını biliyorum. Onlar da Türkiye iyi yönetilsin, çocukları iyi yaşasın istiyorlar. Fakat CHP’nin yönetimindeki siyasetçilerin, yani geçmiş dönemden bir sürü örnek verdim. ‘Bu ordu kağıttan kaplandır, darbe yapamaz hale gelmiştir’ diyenler bunların milletvekilleri. O günden bugüne kadar söyledikleri bir sürü bir şey var. Bu sözlerden uzak duracaklarına daha demokratik bir yerde duracaklarına bunu söylüyorlar.

Söylediğimizde hiçbir çelişki yok. ‘Türkiye’de darbe gündemi yoktur’ diyoruz onlar kendilerini zaten yine eskisi gibi Türkiye’nin tamamı zannettikleri için kendilerine söylenen sözü Türkiye’ye söylemiş zannediyorlar. Açık ve net bir şekilde söylüyorum, CHP’deki bazılarının iki de bir darbecilik ima eden sözler söylemesi, demokrasimizi zehirleyen, siyasetimizi enfekte eden bir yaklaşımdır, bundan samimi bir şekilde uzak durmaları gerekir. Bu onların gündemi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, toplumumuzun, milletimizin darbe ile gündemi yoktur. Demokrasimiz sağlamdır önümüze bakmaya devam ediyoruz.”

Ömer Çelik, ayrıca maske, temizlik ve sosyal mesafeye uyulması çağrısında da bulundu.

Muhabir: Mümin Altaş, Muhammed Ali Toruntay, Ferdi Türkten,Enes Kaplan,Barış Gündoğan