Arap Baharı'nın ilk devriminin üzerinden 10 yıl geçti

14 Ocak 2021 Perşembe 12:52

ANKARA (AA) – Yirmi yıldan uzun süre Tunus’u demir yumrukla yöneten Zeynel Abidin Bin Ali’nin kitlesel halk gösterileri karşısında 14 Ocak 2011’de devrilmesi sadece bu küçük Kuzey Afrika ülkesi değil, tüm Arap coğrafyası için yepyeni bir sayfa açtı.

Geçiş sürecinde yaşanan tüm zorluklara rağmen kişisel hak, özgürlükler ve demokratik alandaki kazanımlarını korumayı başaran Tunus, devrimin ekonomik beklentilerini somutlaştıramadığı için 10. yılına sosyoekonomik hoşnutsuzluğun gölgesinde giriyor.

Arap Baharı kapsamında halk ayaklanmalarının patlak verdiği diğer ülkelerse, Tunus’un aksine kazanımlarını koruyamadan daha otoriter yönetimler ve benzer ekonomik sıkıntılarla mücadele etmek zorunda kaldı.

Mısır’daki durum

Devrimin ikinci durağı Mısır, 30 yıllık Hüsnü Mübarek yönetiminden kurtulmasına rağmen geçiş dönemindeki çalkantılı sürecin ardından askeri darbenin kurbanı oldu.

Ordunun siyaset, ekonomi ve sivil toplum üzerindeki hakimiyetini daha da artırdığı Nil ülkesi, bugün neredeyse Mübarek dönemini aratan anti-demokratik atmosfer altında refahtan uzak ve daha fazla baskıyla yönetiliyor.

Monarşilerdeki durum

Ürdün ve Fas gibi kısmi temsil hakkı bulunan monarşiler bu süreçte yaptıkları göreceli anayasal reformlarla protesto dalgasını yatıştırırken, başta Suudi Arabistan olmak üzere, petrol zengini monarşi rejimleriyse vatandaşlarına sosyal refah yardımlarının musluklarını açarak devrim dalgasının ülkelerine ulaşmasını engellemeye çalıştı. Körfez’deki petrol zengini monarşiler, devrimlerin iktidara getirdiği ya da koalisyon ortağı yaptığı İhvan yanlısı hareketleri, ulusal güvenlik tehdidi kabul etti ve karşı devrimler için yoğun ve maliyetli bir çaba içine girdi.

Libya, Suriye, Yemen

Ancak devrim dalgası Libya, Suriye ve Yemen’e ulaştığında bölgeyi saran gerilim atmosferi, yerini dinmeyen kan ve gözyaşına bıraktı. Her üç ülkede devrim dalgası iç savaşa evrilirken neden olduğu şiddet ve insani kriz, komşu ülkelerin yanı sıra dünyayı da derinden etkiledi.

Son yıllarda Arap ülkelerinde 2011 yılındaki ayaklanmalara benzer taleplerle gerçekleşen kitlesel gösteriler, bu ülkelerdeki hükümetlerin sonunu getirdi ve bu nedenle Arap Baharı’nın “artçı” protesto dalgası olarak gösterildi.

Söz konusu dalga Ürdün ve Sudan’a 2018, Cezayir, Irak ve Lübnan’a da 2019 yılında ulaştı ve baştaki isimleri koltuklarından ederek yeni isimlerin önünü açtı.

Tunus’ta başlayan ve birçok bölge ülkesine yayılan süreçle ilgili önemli gelişmeler ise şöyle:

Tunus: 14 Ocak 2011

Tunus’ta Muhammed Buazizi adlı bir gencin, seyyar satıcılık yaptığı arabasına el konulması ve yetkililerce uğradığı kötü muamele nedeniyle 17 Aralık 2010’da kendini yakmasının ardından Tunuslular, kitleler halinde sokağa döküldü.

Tunus’u 24 yıldır demir yumrukla yöneten Bin Ali’nin 14 Ocak 2011’de yakın ailesini de yanına alarak ülkeden kaçmasıyla, Arap Baharı’nın fitili ateşlendi.

Tunus, geçiş sürecinde yaşadığı sancılara rağmen iktidarın seçimlerle bir sonraki sahiplerine devredildiği bir sisteme kavuştu.

Arap Baharı’nın beşiği Tunus, temel hak ve özgürlükler anlamında Tunuslulara birçok kazanım sunmasına rağmen, devrim ekonomik beklentilerin gerisinde kaldı. Yeni tip koronavirüs salgının derinleştirdiği sosyoekonomik sorunlar Tunus’un kazanımları karşısındaki en büyük tehdit olarak gösteriliyor.

Mısır: 25 Ocak 2011

Arap Baharı’nın ikinci durağı Mısır’da 25 Ocak 2011’de başlayan halk hareketleri üç hafta gibi kısa sürede 30 yıllık Mübarek iktidarının sonunu getirdi.

Adı pek çok yolsuzluğa bulaşan Hüsnü Mübarek 11 Şubat 2011’de görevi bırakmak zorunda kaldı.

Ancak büyük umutlarla başlayan bu süreç, bir yıllık sivil yönetimin ardından 3 Temmuz 2013’te ülkenin ilk seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’ye yapılan askeri darbeyle sonuçlandı.

Darbe sürecinde katledilen yüzlerce Mısırlının yanı sıra çok sayıda tutuklama ve idam kararları alındı. Ordu, siyaset üzerindeki etkisini artırarak muhaliflere karşı baskıcı bir kampanya yürüttü. Ekonomik olarak giderek fakirleşen Mısır, Arap Baharı sürecinin ardından terör eylemlerine de sahne oldu.

Yemen: 27 Ocak 2011

Yemen’i 1978’den beri yöneten Ali Abdullah Salih’e karşı 27 Ocak 2011’de başlayan halk ayaklanması, Salih’in görevden çekilerek yerine yardımcısı Abdurabbu Mansur Hadi’nin geçmesi ve ardından Hadi’nin 21 Şubat 2012’de tek aday olarak girdiği seçimlerde ülkenin yeni Cumhurbaşkanı seçilmesiyle sonuçlandı.

Ancak güvenlik boşluğu nedeniyle El Kaide gibi örgütler ülkede faaliyetleri için alan buldu. Yönetim boşluğundan faydalanan Husiler de başkent Sana’ya ilerleyerek hükümete darbe yaptı.

Suudi Arabistan’ın başını çektiği askeri koalisyonun 26 Mart 2015’te Yemen’e askeri müdahale kararı ise ülkedeki iç savaş için kırılma noktası oldu.

Ülkede temiz su, gıda ve sağlık gibi temel hizmetlerin eksikliğinin yol açtığı kolera, çok sayıda Yemenlinin hayatına mal oldu. Salgın hastalıklar, yerinden edilmiş milyonlarca insanın hayatını tehdit etmeye devam ediyor.

Yemen’de açlık ve hastalıklar nedeniyle yaşanan dram, Birleşmiş Milletler tarafından “dünyanın en büyük insani felaketi” olarak adlandırılıyor.

Bahreyn: 14 Şubat 2011

Körfez ülkeleri arasında halkın çoğunluğu Şii olan ancak Sünni bir monarşiyle yönetilen Bahreyn’e, 14 Şubat 2011’de ulaşan yönetim karşıtı ayaklanmalar, hükümetin sert müdahalesiyle karşılaştı.

Protestoculara yönelik şiddetli müdahaleler sonucunda ölü, yaralı sayısı ile tutuklamalar artarken gösterilere katılım da arttı. Yönetim, gösterileri bastıramayınca Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) 14 Mart 2011’de Bahreyn’deki gösterilere ortak askeri güçle müdahale kararı aldı.

Suudi Arabistan’ın öncülüğündeki askeri müdahale sonunda gösteriler bastırılırken bu durum gelişmeleri yakından izleyen İran’ın tepkisine neden oldu.

Bahreyn Kralı Hamad bin İsa Al Halife, Mayıs 2012’de aldığı kararlarla ülke anayasasında değişikler yaparak talepleri karşılamaya çalıştı. Ancak Bahreyn yönetiminin ülkedeki muhalif gruplara karşı baskısı devam ediyor.

Libya: 17 Şubat 2011

Libya’da 42 yıl boyunca iktidarını koruyan Muammer Kaddafi’ye karşı başlatılan gösterilere, yönetimin cevabı sert oldu. Gösterilerin 17 Şubat 2011’de silahlı mücadeleye ve sonrasında iç savaşa evrilmesinin ardından 19 Mart 2011’de Fransa’nın başkenti Paris’te düzenlenen toplantıyla “uluslararası müdahalenin” yolu açıldı.

Arap Baharı isimli sürecin hafızalarda iz bırakan en önemli sahnelerinden biri de devrik lider Kaddafi’nin 20 Ekim 2011’de Sirte’de öldürüldüğünü gösteren görüntüler oldu.

Ülkedeki çalkantılı durum 7 Temmuz 2012’deki seçimlerle bir süre aşılsa da ülkenin doğusundaki gayrimeşru silahlı güçlerin lideri Halife Hafter, yönetim boşluğundan yararlanarak kontrol ettiği alanı genişletmeye çalıştı.

Ülkedeki istikrarsızlığa çözüm için başlatılan birçok uluslararası siyasi girişim ve diyalog çabasının altını oyan Hafter, yurtdışından aldığı askeri, siyasi ve mali destekle topladığı milislere Nisan 2019’da başkenti ele geçirmek için emir vermesiyle petrol zengini ülkesini yeniden şiddet sarmalına sürükledi.

Libya’nın BM nezdindeki meşru hükümeti, Türkiye ile Kasım 2019’da deniz yetki alanlarının sınırlandırılması, askeri ve güvenlik işbirliği mutabakat muhtıraları imzaladı.

Türkiye’nin de desteğiyle Libya hükümeti, 2020 yılının ilk yarısında, Hafter ve uluslararası destekçilerini ülkenin batısından çıkarmayı başardı ve çatışmalara denge getirdi. Ülkedeki krizin siyaset yoluyla çözülmesi için diyalog çabaları devam ediyor. Ancak, Hafter’in kontrolündeki milislerinin silahlarını ellerinde tutması nedeniyle ülkedeki güvenlik ve istikrara ilişkin kaygıları sürdürüyor.

Suriye: 15 Mart 2011

Suriye’nin Dera şehrinde 15 Mart 2011’de başlayan barışçıl protestolar daha sonraki süreçte Beşşar Esed rejiminin kanlı müdahalesiyle yerini yıllardır süren iç savaşa bıraktı.

İç savaşta şu ana kadar büyük çoğunluğu rejim ve rejime destek veren güçler tarafından düzenlenen saldırılarda olmak üzere yüzbinlerce sivil katledilirken, milyonlarca Suriyeli yerinden edilerek sığınmacı durumuna düştü.

Uluslararası güçlerin askeri hesaplaşma alanı haline gelen Suriye’de, çatışmalar devam ediyor. Suriye’de sonuçlanamayan savaş, bölge ve komşu ülkeler için de istikrarsızlık unsuru olarak öne çıkıyor.

Muhabir: Enes Canlı