Çin'in koronavirüs salgınıyla ilgili verileri sakladığı iddiaları
8 Nisan 2020 Çarşamba 13:06
İSTANBUL(AA) – İstanbul Ticaret Üniversitesi İngilizce İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Oğuz Demir, Çin’in 2000’li yılların başından bu yana ekonomisi en hızlı büyüyen ülkelerin başında geldiğini, neredeyse bütün dünyanın fabrikası haline dönüştüğünü, zaman zaman dünya tedarik zinciri içerisinde kilit role sahip olduğunu aktardı.
Wuhan’da ortaya çıkan ve dünya geneline yayılan salgının, Çin için bir bir dönüm noktası olabileceğine dikkati çeken Demir, “Özellikle ABD ve Avrupa’da son dönemde salgının yarattığı ekonomik, sosyal ve siyasal sıkıntıları da gördüğümüzde mevcut verilerle Çin’in bu süreci en az hasarla atlatan ülkelerden biri olduğunu söylemek mümkün. Ancak özellikle Çin’in kapalı ve aşırı merkezi kamu yönetim sistemi, verilerin gizlendiğine yönelik tartışmaları da gündeme getiriyor.” dedi.
Çin’in ekonomik olarak her ne kadar açık bir ülke haline gelse de özellikle kamu yönetimi sisteminin, halen merkezi ve şeffaflıktan uzak olduğunu vurgulayan Demir, şöyle konuştu:
“Bu açıdan bakıldığında Çin’in yukarıda bahsettiğim artan uluslararası gücünün salgın ile zaafa uğramasına izin vermek istemeyeceği de bir gerçek. Özellikle ABD Başkanı Trump’ın Çin’e yönelik salgın ile ilgili suçlamaları da Çin’in daha defansif bir pozisyon almasına neden oldu. Bu açıdan veriler salgının etkilerinin yoğun olduğu dönemde olduğundan daha az gösterilmiş olabilir. Ancak her ne olursa olsun Çin’in, böyle bir durumun ortaya çıkması halinde zor durumda kalacağı da ortada. Salgının çıkış yeri olan Çin’in, başlangıçta verileri gizlemiş olsa da bu aşamadan sonra bu durumun ortaya çıkması riskini alması bana çok anlamlı gelmiyor. Dolayısıyla başlangıçta belki böyle bir yöntem izlenmiş olabilir ama özellikle salgını kontrol altına aldığını tüm dünyaya bir başarı öyküsü olarak anlattıktan sonra verileri gizlemeye kalkışmak bugüne kadar elde ettiği kazanımlar açısından anlamlı görünmüyor.”
“İtalya ve İspanya’daki vaka sayısı tartışmalara ivme kazandırdı”
Boğaziçi Asya Araştırmaları Merkezi Direktörü Muhammet Mustafa Aydoğan, dünya basınında sık gündeme gelen Çin hükümetinin salgın rakamlarını gizlediğine dair haberlerin altında iki ana nedenin yattığını belirterek, bunlardan birinin Çin’in Batı demokrasilerine kıyasla daha kapalı bir siyasi yapıya sahip olması, diğerinin ise ABD’nin İtalya ve İspanya örneklerinden hareketle Çin’in rakamları gizlediğine dair açıklamaları olduğunu kaydetti.
Küresel ölçekteki bir salgının rakamlarını gizlemenin çok kolay olmadığını vurgulayan Aydoğan, “Kovid-19 pandemisi ‘şeffaflık’ konusunun uluslararası kamuoyunda tekrar gündeme gelmesine sebebiyet vermiştir. Bunun yanında, pandeminin yarattığı toplumsal tedirginlik ortamı neticesinde birçok ülkede şeffaflık zemininde benzer tartışmalar görülmektedir. Dolayısıyla bu tartışmaların ortaya çıkmasında yönetimsel farklılıkların yanında toplumsal korku ortamının etkili olduğunu düşünmekteyim. Çin hükümetinin salgın rakamlarını gizlediği güçlü bir şekilde öne sürülse de büyük etkileri bulunan küresel ölçekteki bir salgın için rakamları gizlemenin çok kolay olmadığı görüşündeyim.” diye konuştu.
ABD, İtalya ve İspanya’daki onaylanmış vaka artış hızının Çin ile kıyaslandığında çok daha yüksek olmasının, şeffaflık tartışmalarına ivme kazandırdığını söyleyen Aydoğan, şöyle devam etti:
“Artış hızlarındaki farklılığın, Çin hükümetinin aldığı katı önlemlerden kaynaklandığını düşünüyorum. Washington Post’ta, Amerikan istihbaratının Çin’in gerçek vaka ve can kaybı rakamlarını gizlediği iddiasının yer aldığı raporda bu iddiayı Wuhan’daki cenaze görüntülerine dayandırdığı biliniyor. ABD Başkanı Donald Trump yaptığı açıklamada durumun ‘şüphe’ uyandırdığını ancak kendisine herhangi bir raporun verilmediğini ifade etti. Bu durumun ‘Büyük Güç Rekabeti’ çerçevesinde ele alınması gerektiğini düşünmekteyim. Neticede uluslararası kamuoyunda olumsuz algı üretilmesi doğrultusunda Covid-19 önemli bir enstrüman haline gelmiştir. Patlak veren her krizde olduğu gibi ulusal hükümetler diğerlerinin hassas noktalarına temas etmekte bir sakınca görmemekte.”
“Çin’in büyüme hızında yüzde 2.6’lık bir yavaşlama tahmin ediliyor”
Aydoğan, koronavirüs pandemisinin ortaya çıkmasıyla beraber küresel ölçekte büyük finansal etkilerin yaşandığını dolayısıyla Çin ekonomisinin 2020 yılı büyüme tahminlerinde de düşüş gözlendiğini aktardı.
Trump yönetiminin, Dow Jones gibi devasa büyüklükteki borsalarda yaşanan dramatik düşüşün önünü almak için 2 trilyon dolarlık bir önlem paketi açıklamak zorunda kaldığını hatırlatan Aydoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“2020 yılı Çin ekonomisinin büyüme hızında yüzde 2,6’lık bir yavaşlamanın gerçekleşmesi tahmin ediliyor. Durumdan etkilenen diğer ülkelerde de olduğu gibi Çin hükümetinin salgının ekonomiye olumsuz etkilerini azaltma yönünde bir dizi önlemler aldığı gözlemlenmektedir. Çin’in imajının uluslararası kamuoyunda zarar görmesi salgının başlangıç yerinin Wuhan olması itibarıyla beklenebilir. Özellikle ABD Başkanı Donald Trump’ın Kovid-19’u ‘Çin Virüsü’ olarak tanımlaması bu durumun oluşmasına katkı sağladı. Öte yandan Dünya Sağlık Örgütünün salgın noktasında küresel liderlik rolünü üstlenmekte yetersiz kalması ulusal hükümetlerin pandemi ile mücadelede sorumluluklarını artıran bir faktör olmuştur. Bu noktada Çin’in salgından etkilenen ülkelere yaptığı tıbbi yardımların uzun vadede Çin’in sosyolojik açıdan imajına uzun vadede olumlu etkide bulunabileceğini düşünmekteyim. Fakat yine de kesin bir söylemde bulunmak için erken olduğunu ifade etmek isterim.”
“Çin’e güvensizlik sadece Covid-19 vaka sayısı ile sınırlı değil”
Boğaziçi Asya Araştırmaları Merkezi Kuşak ve Yol Girişimi Uzmanı Mehmet Enes Beşer de “Kovid-19 pandemisi” sonrası tüm ülkeler gibi Çin ekonomisinin de ciddi bir yara aldığını, fakat krize karşı iyi bir reaksiyon göstererek sahalara döndüğünü savundu.
Çin resmi makamlarının yaptığı açıklamalara yönelik güvensizliğin sadece koronavirüs rakamlarıyla sınırlı olmadığını aynı zamanda ekonomik verilerle ilgili bir güvensizliğin de söz konusu olduğunu dile getiren Beşer, şunları söyledi:
“Güvensizlik yalnızca koronayla sınırlı değil. Örneğin açıklanan ekonomik büyüme verileriyle ilgili de Batı dünyasında sıkça şüpheli yaklaşımlar gündeme gelir. Bunun temelinde Çin’deki bürokrasinin, aslında daha doğru ifadeyle Çin Komünist Partisinin rolü bulunuyor. Ülkedeki ekonomik ve siyasi kararlar elbette Çin Komünist Partisinin etkin kontrolü ve denetimi ile alınıyor. Bu açıdan açıklanan tüm resmi verilerin de partinin sıkı kontrolünden geçtiğini söyleyebiliriz. Batı açısından Batı demokrasisine sahip olmayan ülkelerin hiçbirinde ‘devlet doğruyu söylemez’. Amerikan basınında çıkan haberler yeni değil, her yıl hatta her ay böyle yayınlara rastlamak mümkün. Benzer içeriklere Türkiye hakkında da rastlıyoruz.
Burada önemli olan verileri teyit edebilmek. Bu, korona bilançosu konusunda zor olsa da ekonomik veriler anlamında o kadar da zor değil. Diğer göstergelerle birlikte düşünüldüğünde ekonomik verileri kısmen teyit edebilmek mümkün. Çin’in resmi verilerine tümüyle güvensiz yaklaşmanın hem doğru olmadığını hem de faydasız olduğunu düşünüyorum. Elbette Çin’de Batı tarzı şeffaflık söz konusu değil. Devlet-toplum ilişkilerinin bütünüyle farklı olduğu bir coğrafyadan bahsediyoruz. Hem korona hem de ekonomi verilerinde Avrupa’dan alışık olduğumuz pratikler söz konusu değil. Yine de bu, indirgemeci bir yaklaşımla ‘Çin’in tüm verileri yanlış’ demeyi gerektirmez.”
Wuhan’daki karantina uygulamasının model haline geldiğini savunan Beşer, “Üretime ilişkin rakamlar geldikçe daha net görüyoruz, Çin ekonomisi krize karşı iyi bir reaksiyon gösterebildi. Çin, krizin zor evresini geride bıraktı, yaraları sardıktan sonra tam anlamıyla sahalara dönmüş olacak. O döndüğünde ise dünyanın geri kalanının hala koronayla boğuşacağını öngörebiliriz. Çin bu krizden güçlenerek çıkıyor.” değerlendirmesini yaptı.