İmmün plazma tedavisi Kovid-19 hastalarının yoğun bakım süresini kısaltıyor
16 Ekim 2020 Cuma 13:08
ANKARA (AA) – Türkiye’de martta ilk Kovid-19 vakasının görülmesinden kısa bir süre sonra ağır ve kritik hastalarda immün plazma tedavisi uygulanması için çalışmalara başlanmış, nisanda da bunun için Sağlık Bakanlığınca onay verilmişti.
Türk bilim insanları tarafından “Kovid-19 Hastalarında İmmün Plazma Tedavisi” başlıklı bilimsel araştırma yapıldı.
Ülkede koronavirüs hastalarında Bakanlığın kararıyla nisandan bu yana uygulanan immün plazma tedavisinin Türkiye sonuçları, uluslararası endeksli hematoloji alanındaki “Transfusion and Aphresis Science” dergisinde yayımlandı.
Hastalarda yoğun bakımda kalma süresi ortalama 9 gün oldu
Çalışmaya 22 Mayıs itibarıyla tanısı laboratuvar sonuçlarıyla doğrulanmış 1776 ağır ve kritik durumdaki koronavirüs hastası dahil edildi. Katılımcı hastalar, yaş, cinsiyet, eşlik eden hastalıklar ve diğer Kovid-19 tedavileri yönünden birebir aynı durumdaki kontrol grubuyla karşılaştırıldı. Sağlık Bakanlığı veri tabanının kullanıldığı araştırma, Sağlık Bakanlığı Bilimsel Çalışma Grubu tarafından gerçekleştirildi.
Türkiye’nin bilim dünyasıyla paylaştığı çalışma ile immün plazmanın yoğun bakımda kalma süresini kısalttığı, solunum destek tedavisini (mekanik ventilasyon) ve damar büzücü tedavi (vazopresör) ihtiyacını azalttığı tespit edildi.
İmmün plazma tedavisi alan hastalarda yoğun bakımda kalma süresi ortalama 9 günken, almayan grupta 12 gün olarak saptandı. Solunum cihazına bağlanma ihtiyacı bu tedaviyi alan grupta yüzde 49 iken, almayan hastalarda yüzde 55 bulundu. Yoğun bakımda kardiyovasküler destek tedavisi ihtiyacı immün plazma alan grupta yüzde 24 iken, diğer grupta yüzde 34 olarak tespit edildi.
“Koruma aylar boyunca sürebilir”
Çalışmanın sonuçlarını AA’ya değerlendiren Sağlık Bakanlığı Bilimsel Çalışma Grubu Üyesi ve Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fevzi Altuntaş, istatistiksel olarak anlamlı olmasa da vaka ölüm oranının plazma tedavisi alan grupta yüzde 24,7, almayan grupta yüzde 27,7 olarak tespit edildiğini bildirdi.
Araştırma kapsamındaki hasta grubunda Kovid-19 pozitif tanısı konulduktan sonraki ilk 5 gün içinde plazma verilenlerde, solunum cihazına bağlanma ihtiyacının da daha az olduğunun ortaya konulduğunu dile getiren Altuntaş, “Sonuçta immün plazma tedavisinin ciddi ve kritik düzeydeki Kovid-19 hastalarında solunum cihazına bağlanma oranı ve süresinin yanı sıra kardiyovasküler destek tedavisi oranını azalttığı ve hastaların yoğun bakımda kalış süresini kısalttığı araştırmayla tespit edildi.” ifadelerini kullandı.
İmmün plazma tedavisinin, belirli bir ajana karşı olan antikorların, bu ajana bağlı bulaşıcı hastalığa karşı korunma veya tedavi amacıyla duyarlı bir kişiye verilmesini içerdiğini aktaran Altuntaş, uygulamada iyileşen Kovid-19 hastalarının aferez yöntemiyle toplanan plazmalarının, yatarak tedavi gören yeni hastalara verildiğini ifade etti.
Altuntaş, şöyle konuştu:
“Amaç, iyileşerek virüse spesifik bağışıklık kazandığı düşünülen kişilerden bağışıklığı sağlayan antikorların alınarak hastaya verilmesidir. Bu şekilde hastadaki virüsün etkisiz hale getirilmesinin sağlanmış olması beklenmektedir. Duyarlı bir kişiye verildiğinde, bu antikorun kanda dolaşarak dokulara ulaşması ve enfeksiyona karşı koruma sağlaması beklenmektedir. Antikor miktarına ve kompozisyonuna bağlı olarak, transfer edilen immünoglobulin tarafından sağlanan koruma, haftalar ila aylar boyunca sürebilir.”
Tedavide önemli bir seçenek
Prof. Dr. Altuntaş, çalışmanın, henüz aşısı ve kesin tedavisi bulunmayan koronavirüs hastalığının tedavisinde immün plazma uygulamasının önemli bir seçenek olduğunu gösterdiğini bildirdi.
Küresel salgının devam ettiğine ve aşı çalışmalarının henüz sonuçlanmadığına dikkati çeken Altuntaş, immün plazma tedavisinin bu koşullarda kritik durumdaki ağır koronavirüs hastalarında uygulanmaya devam edilmesinin faydalı olduğunu söyledi.
Koronavirüs hastalığı geçirenlerin, hastaların sağlığına kavuşmaları için bağışçı olmasının büyük önem taşıdığını vurgulayan Altuntaş, donör olabilecek kişilerin bağışçı olmaktan kaçınmamasını istedi.