Kaşıkçı cinayetinin ardından geçen skandal dolu 2 yıl
2 Ekim 2020 Cuma 15:05
Suudi Arabistanlı gazeteci Cemal Kaşıkçı, bir evrak almak için randevuyla gittiği ülkesinin İstanbul Başkonsolosluğu’nda 2 Ekim 2018’de üst düzey isimlerin dahil olduğu bir suikasta kurban gitmesiyle tüm dünyada sembol bir isim haline gelirken, Riyad’da cinayete ilişkin görülen tartışmalı dava ve uluslararası toplumun suikast karşısındaki eylemsizliği tarihin eksi hanesine yazıldı.
❮❯Kaşıkçı cinayeti 2’nci yılı geride bıraktı
Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın, ülkesinin İstanbul Başkonsolosluğuna girdikten sonra Suudi Arabistan’dan gelen 15 kişilik infaz timi tarafından hunharca katledilmesinin üzerinden 2 yıl geçti. Cinayetin üzerinden geçen sürede Kaşıkçı’nın ne zaman, nerede ve nasıl öldürüldüğüyle ilgili sis perdesi aralanırken, cesedinin nerede olduğu konusunda herhangi bir resmi açıklama yapılmadı. 25 Ekim 2018’de Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nda öldürülen gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın dünyanın birçok yerinden gelen dostları, konsolosluk önünde protesto gösterisi düzenledi. Gösteriye katılan Kaşıkçı’nın gazeteci ve aktivist dostları mum yakmıştı. (Arşiv) ( Muhammed Enes Yıldırım – Anadolu Ajansı )
Kaşıkçı, bundan tam 2 yıl önce Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nda korkunç bir şekilde öldürülmesiyle bir anda dünya gündeminin merkezine yerleşti. Cinayetin ardından Riyad yönetimi uzunca bir süre çelişkili ifadelerle dünya kamuoyunu oyalamaya çalıştı ancak sonunda cinayeti itiraf etmek zorunda kaldı.
Kaşıkçı’nın başkonsoloslukta üst düzey devlet yetkililerinin de katıldığı bir suikaste kurban gitmesine rağmen cinayetin emir komuta zinciri dışında işlendiğini savunan Suudi Arabistan yönetimi, cinayete karışanların yargılandığı davada, 15 sanıktan sadece 8’ine ceza verildiğini açıkladı. Ancak ne sanıkların isimleri ne de kimin hangi cezayı aldığı duyurulmadı ve dava bir kez daha karartıldı.
Uluslararası toplum cinayetin ardından Riyad yönetimine silah satışının yasaklanması ve diğer birtakım yaptırımlar tehdidinde bulundu. Bu süreçte bazı yaptırımlar hayata geçirilse de aradan geçen zamanda birçok Batılı ülke adalete karşı Riyad’daki çıkarlarını önceledi.
Suudi Arabistan’ın inkardan, itirafa ve sonrasında örtbasa uzanan tavrı
Cinayetin işlendiği noktanın yabancı topraklardaki bir başkonsolosluk olması ve Suud makamlarının iş birliğine karşı isteksizliği sonucu gerçeğin ortaya çıkması uzunca bir süre ertelendi. Riyad yönetimi cinayetin ilk günlerinden itibaren “inkârdan itirafa” uzanan bir tutum izledi.
• ❝Ciddi direniş ve engellemelerle karşılaşıldı❞
• Öldürme planı için Suudi Arabistan’a gitmişler
Kaşıkçı cinayetine ilişkin 2. iddianamede çarpıcı detaylar https://t.co/kUns1ZNuwT pic.twitter.com/gn8KjuLeU0
— ANADOLU AJANSI (@anadoluajansi) October 2, 2020
Suudi Arabistan makamları, olayın başından beri çok sayıda çelişkili beyana imza attı. Türkiye’nin cinayete ilişkin sunduğu deliller ışığında uluslararası toplumun baskısıyla Riyad yönetimi açıklamalarını geri almak ve her seferinde düzeltmek zorunda kaldı.
İlk başta Kaşıkçı’nın başkonsolosluktan çıktığı tezini ısrarla savunan Riyad yönetimi, peş peşe ortaya çıkan deliller karşısında, olaydan iki hafta sonra Kaşıkçı’nın emir komuta dışında “başkonsoloslukta çıkan bir arbede sırasında öldüğünü” itiraf etti.
Akıllardaki soru işaretlerini gideremeyen Suudi Arabistan sonunda “Kaşıkçı’nın getirilmesi için ekip kuruldu, zehir enjekte edilerek öldürüldü, ceset parçalara ayrılarak konsolosluktan çıkarıldı” noktasına ulaştı.
“Konsolosluktan çıktı, kamera kaydı yok”
Suudi Arabistan’da babasının tahta geçmesinin ardından iktidar basamaklarını hızla tırmanan ve olaya ilişkin basına konuşan en üst düzey isim olan Veliaht Prens Muhammed bin Selman, olaydan 3 gün sonra verdiği bir röportajında, “Kaşıkçı’nın başkonsolosluktan içeri girdikten birkaç dakika, belki de birkaç saat sonra çıktığını ancak bundan emin olmadığını” söyledi.
Veliaht Prens’in kardeşi ve Suudi Arabistan’ın Washington Büyükelçisi Halid bin Selman da Washington Post’a yaptığı açıklamada, Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nda alıkonulduğu veya öldürüldüğüne ilişkin iddiaları kesin bir dille reddetti.
Kaşıkçı’nın başkonsolosluk binasından ayrıldığı konusunda ısrar eden ancak güvenlik kameralarının bozuk olduğunu savunan İstanbul’daki Suudi Arabistan Başkonsolosu da gazetecileri binaya çağırarak gayriciddi bir tutumla Kaşıkçı’nın orada olmadığını ispatlamaya çalıştı.
Türk emniyet yetkilileri, başkonsolosluk binasında Kaşıkçı ile aynı saatlerde 15 Suudi Arabistan vatandaşının daha bulunduğunu ortaya çıkardı.
Suudi Arabistanlı yetkililer soruşturmada ayak sürüyor
Kaşıkçı’nın başkonsoloslukta öldürüldüğünü her fırsatta reddeden Suudi Arabistanlı yetkililer, Türk makamlarıyla olayın aydınlatılması için iş birliğine açık oldukları mesajı vermelerine rağmen, soruşturmanın ilerlemesinde ayak sürüdü.
Riyad yönetimi, “saklayacak bir şeyimiz yok” derken, Türk ve Suudi Arabistanlı yetkililerinden oluşan ortak inceleme ekibi olaydan ancak 2 hafta sonra cinayet mahalline girebildi.
Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosu Muhammed el-Uteybi ise inceleme ekipleri başkonsolosluğa girdiği saatlerde diplomatik koruma altında Türkiye’den kaçtı.
“Arbede sırasında öldü”
Suudi Arabistan yönetimi 18 gün sonra, Kral’ın iki oğlu dâhil olmak üzere yönetimin en üst düzeyinden gelen açıklamaların aksine, Türkiye’nin yürüttüğü soruşturmanın gün yüzüne çıkardığı delillerin baskısı sonucunda, Kaşıkçı’nın İstanbul Başkonsolosluğu’nda cinayete kurban gittiğini açıklamak zorunda kaldı.
Riyad, Kaşıkçı’nın planlı bir cinayetle değil İstanbul’daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğu’nda yaşanan bir “arbede” sonucunda öldüğünü itiraf etti, ancak cesedinin akıbetine ilişkin herhangi bir açıklama yapmadı.
Suudi Arabistan yönetimi, olayla ilgili 18 Suudi Arabistan vatandaşının gözaltına alındığını duyurdu. Bunun yanı sıra Suudi Arabistan’da yerel saatle gece yarısı yayımlanan Kraliyet kararnameleri sonucunda, Veliaht Prens Bin Selman’ın yakın çevresinden Suudi Arabistan İstihbarat Başkan Yardımcısı Ahmed Asiri ve Prens’in danışmanlarından Suud el-Kahtani’nin de yer aldığı üst düzey 5 isim görevden alındı. Veliaht Prens’e yakın en üst düzey bu isimlerin görevden alınması, cinayetle ilişkilerinin teyidi olarak yorumlandı.
Dönemim Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Adil el-Cubeyr ise, ertesi gün ABD’nin Fox kanalına verdiği röportajında Veliaht Prens’in Kaşıkçı cinayetinden “bilgisi ve sorumluluğu olmadığını” ileri sürdü.
Tartışmalı Veliaht Prens odakta
ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı’nın (CIA) Veliaht Prens Bin Selman’a yakın bazı isimlerin cinayette parmağı olduğuna dair ulaştığı bulgular dünya basınının gündemini uzun süre meşgul etti.
Batı basınında çıkan haberlerde de CIA’nın ulaştığı bulguların “ülke yönetiminde bu kadar nüfuzuna rağmen Bin Selman’ın suikasttan bilgisinin olmamasının mümkün olmadığına” işaret ettiği yer aldı.
Başta ABD Başkanı Donald Trump olmak üzere Washington’daki Beyaz Saray yönetimi ise Veliaht Prens’in cinayetle ilişkisi bulunmadığı, suikastin emir-komuta zincirinin dışında işlendiği savını öne çıkardı. Trump’ın, Suudi Arabistan’a silah satışlarındaki yüksek faturayı işaret ederek Riyad yönetimini aklama çabası dikkati çekti.
Trump yönetimine daha da yakınlaşarak Kaşıkçı cinayetinin neden olduğu fırtınanın üstesinden gelmeye çalışan Riyad yönetimi, Washington’un, İsrail-Filistin anlaşmazlığına çözüm bulmak iddiasıyla gündeme getirdiği sözde “Yüzyılın Anlaşması” planına destek vererek, İsrail’le de ilişkilerini geliştirmenin yollarını aradı.
Suudi Arabistan’ın Yemen’deki askeri operasyonunun yol açtığı insanlık dramı yeniden gündeme gelirken, Riyad’a yönelik silah satışının yasaklanması ve diplomatik izolasyon gibi adımlar Batı başkentlerinde uzunca bir süre tartışıldı. Ancak cinayetin üzerinden 2 yıl geçmesine rağmen uluslararası toplumdan Suudi Arabistan’a yönelik dikkat çekici bir yaptırım gelmedi.
Suudi Arabistan yargısı sınıfta kaldı
Bütün bu yaşananların ardından Suudi Arabistan yönetimi kimseyi dahil etmediği, şeffaf olmayan ve adeta bir tiyatro oyununu andıran bir dava süreci yürüttü.
Suudi Arabistan Başsavcılığı cinayetin ikinci yılında nihayet 7 Eylül’de Kaşıkçı cinayeti davasında yargılanan 8 sanık hakkında nihai hükmün verildiğini duyurdu. Buna göre, Riyad Ceza Mahkemesi, sanıklardan 5’ine 20’şer, 1’ine 10, diğer 2’sine 7’şer yıl hapis cezası verdi.
Ülkesinin başkonsolosluğunda 2 Ekim 2018’de aralarında üst düzey yetkililerin de bulunduğu bir suikasta kurban giden Kaşıkçı’nın öldürülmesine ilişkin görülen davanın nihai hükmüne ilişkin yapılan açıklamada sanıkların kimlikleri ve kimin hangi cezayı aldığı açıklanmayarak dava karartıldı.
Açıklamada, maktulün yakınlarının bireysel davalarından feragat ettiği ve kamu davası dosyasının da söz konusu hükümle kapanmış olduğu belirtildi.
Riyad Ceza Mahkemesi’nin davaya ilişkin kararı aslında cinayetin işlendiği günden bugüne Suudi Arabistanlı yetkililerin takındığı gayriciddi tavrın beklenen bir sonucuydu.
Tüm dünyanın ilgiyle takip ettiği Kaşıkçı cinayetinin aydınlatılmasına ilişkin yönetilen süreçte cinayetin işleniş şekli ve ortaya çıkan birçok delile rağmen Suudi yargısının cinayete karışan kişiler hakkındaki bilgileri örtbas ettiği görüldü.
Organize şekilde işlenen cinayette Riyad’dan İstanbul’a gelen 15 kişilik infaz timi, time lojistik destek verenler ve cinayeti yöneten kişilerin tamamının yargılanması beklenirken, davada yalnızca 8 kişi hakkında hüküm verilmesi bu kişilerin aklanmaya çalışıldığının bir göstergesi oldu.
İnfaz timinin akıbeti belirsizliğini koruyor
Cinayetle ilişkilendirilen üst düzey isimler, eski Kraliyet Danışmanı Suud el-Kahtani ve eski İstihbarat Yardımcısı Ahmed Asiri ve Başkonsolos Muhammed el-Uteybi gibi isimlere davada herhangi bir suçlama yöneltilmedi.
Davada ayrıca daha önce idamla yargılanan 5 kişinin cezalarının hapse çevrilmesi ve diğerlerinin de cezalarında indirime gidilmesi dikkati çekti.
Dünya kamuoyunun merakla beklediği kararda, Kaşıkçı’yı öldürmeye gelen infaz timinin içinde testeresiyle yer alan Adli Tıp Uzmanı Salah Muhammed Abduh et-Tubeyki, Kaşıkçı’nın katledilmesinden sonra onun dublörü olma rolünü üstlenen Mustafa Muhammed M. el-Medeni, cinayet timi ile Riyad’daki yetkililer arasındaki iletişimi sağladığı iddia edilen Kraliyet Muhafızı Albay Mahir Abdulaziz M. Mutrib gibi isimlerin de akıbeti aydınlatılmış değil.
Vahşice öldürülen Kaşıkçı’nın oğlu Salah Kaşıkçı ise dava sonucu açıklanmadan, 22 Mayıs’ta Suudi Arabistan’da birlikte yaşadığı ailesi adına yaptığı açıklamada, “babaları Cemal Kaşıkçı’nın katillerini bağışladıklarını” belirtmişti.
Uluslararası basında, Cemal Kaşıkçı’nın katillerinin Kaşıkçı ailesine kan parası ödemeyi teklif ettikleri yönünde iddialar gündeme geldi.
Kaşıkçı’nın oğullarının, babalarının cenazesini defnetmelerine bile fırsat tanımayan katilleri kendi rızalarıyla mı yoksa bir tehdit veya siyasi baskı sonucu mu affettikleri ise bugün için yanıtsız.
BM raportörü Callamard: “Adalet parodisi”
Kaşıkçı cinayetine ilişkin özel bir rapor hazırlamakla görevlendirilen BM Yargısız ve Keyfi İnfazlar Özel Raportörü Agnes Callamard, Suudi Arabistan yargısının cinayete yönelik hükmüne ilişkin, “Kararın hiçbir yasal ve ahlaki meşruiyeti yok. Adil, insaflı ve şeffaf olmayan bir (yargılama) sürecini tamamladılar.” ifadesini kullandı.
Callamard, Suudi Savcılık makamının tutumunu “adalet parodisi” şeklinde niteleyerek, cinayetin 5 tetikçisinin 20 yıl hapse mahkum edilmesine rağmen cinayeti organize eden ve sahiplenen Suudi yetkililerin soruşturma ve yargılamadan neredeyse hiç etkilenmeden serbest kaldığına dikkati çekti.
Callamard, “Devletin tepesindeki kişi olan Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın bireysel sorumluluğuna gelince, ülkesinde her türlü anlamlı incelemeye karşı iyi korundu.” ifadesini kullandı.
Türkiye’de 20 sanığın yargılandığı Kaşıkçı davası
Türkiye’de de Kaşıkçı cinayetine ilişkin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hazırladığı 117 sayfalık iddianame sonucunda İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nce dava görülmeye başlandı. Davada ilk duruşma, 3 Temmuz’da yapıldı.
Davada Veliaht Prens Bin Selman’a en yakın isimlerden Prens’in danışmanlarından Suud el-Kahtani, Suudi Arabistan İstihbarat Başkan Yardımcısı Ahmed el-Asiri, Kraliyet Muhafızı Albay Mahir Abdulaziz M. Mutrib gibi üst düzey isimler de dava dosyasındaki firari 20 sanık arasında yer alıyor.
Davada bir sonraki duruşma tarihi de 24 Kasım olarak belirlendi.