Oyuncu Erdal Cindoruk sanat yaşamında 40 yılı anlattı

22 Mart 2020 Pazar 16:06

MUĞLA (AA) – Ekranların aranan yüzlerinden 54 yaşındaki Adanalı ünlü oyuncu Erdal Cindoruk, kendi halinde bir kunduracıyken, arkadaşının tavsiyesiyle 1979’da tiyatro salonlarında yer göstericisi olarak boy göstermeye başladı. O günden sonra kariyerinde başarı merdivenlerini bir bir çıkarak zamanla adından söz ettiren Cindoruk, sektörde 40 yılı geride bırakmanın gururunu yaşıyor.

Aralarında “Kurtlar Vadisi”, “Yuvadan Bir Kuş Uçtu”, “Cennet Mahallesi”, “Acı Hayat”, “Sakarya Fırat”, “Sen Anlat Karadeniz” ve “Güvercin” gibi projelerde verilen karakterleri büyük bir ustalıkla canlandıran iki çocuk babası Cindoruk, tiyatroyla başladığı, dizi ve sinemayla devam ettirdiği sanat hayatını yaşadığı Muğla’nın Bodrum ilçesindeki evinde AA muhabirine anlattı.

“Erdal Cindoruk nasıl bir çocukluk geçirdi?”

“Kendimi, ‘Üretmeye, iyi şeyler yapmaya ve sıfırdan var etmeye çalışan adam’ diye tanımlıyorum. Öyle sokakta top oynayan bir çocuk olmadım. Ağaçlara çıktık, erik, portakal topladık. Çocukluktan itibaren kendi başıma oyun oynamayı çok severdim. Halam Adana’da İncirlik Hava Üssü’nde çalışıyordu. Orada Amerikalıların oyuncak plastik askerlerinden getirirdi. Odaya kendimi kapatır, saatlerce senaryosunu yazar, oyunculuğunu oynardım. O plastik askerlerle inanılmaz şeyler yapardım. Daha 10 yaşlarındaydım.”

“Yer göstericilik bile tiyatroda inanılmaz heyecan verirdi”

“Tiyatroyla yolunuz nasıl kesişti, bu süreci sizden dinleyebilir miyiz?”

“Bir işi çok istiyorsanız, başarmanın tek yolu önünüze ne konulursa konulsun, bunu bir şekilde halletmeniz gerekiyor. Kunduracıda çalışırken, 14 yaşında şehir tiyatrosuna arkadaşımın tavsiyesiyle biletlerini alanlara yer gösterme işiyle tesadüfen girdim. Akşam olunca sanki sahneye çıkacakmış gibi heyecan yapardım. Yer göstericilik bile tiyatroda inanılmaz heyecan verirdi. Bir takım elbise bulduk, gömleğimizi giydik, bu işe başladık. Şehir tiyatrosunda kurslar açıldı, bunlara katıldım. Kurslara girdikten sonra dekor taşıdık, boyadık. Sahne hayatım Turgut Özakman’ın güzel bir oyunundaki ‘Yorgancı Aziz’ rolüyle başladı. Çok heyecanlanmıştım, ağzım kurumuştu. Sahneye adım atıp, 3-5 tane de replik söyledikten sonra artık kartal gibi uçarsınız, oldukça rahattır.”

“Osman Sınav ile nasıl tanıştınız?”

“Çok zor aşamalardan geçtim. Adana Seyhan Belediyesi Şehir Tiyatrosunu kurdum. Oranın sanat yönetmenliğini yaptım. O da bitikten sonra açıkçası Adana’da daha fazla ileri gidemiyorduk. Bizden sonra gelen arkadaşlara devredip biraz daha iyi şeyler yapmak istedim. Sinemaya yavaş yavaş göz koymuştum. İstanbul’a geldim, ilk başlarda bu işler biraz zordur. İlk dizi oyunculuğum TRT’de yayınlanan ‘Yuvadan Bir Kuş Uçtu’ ile başladı. Daha sonra Kurtlar Vadisi ile devam etti. Dizi daha yeni başlamıştı, perşembe akşamları sokakta adam kalmıyordu. İlk sahnemin olduğu gün Osman Sınav da o gün tesadüfen sete geldi. Bizim çekimler başladı, Mustafa Şevki Doğan çekiyordu, Osman usta da monitörden seyrediyordu. Çok enteresan derecede psikopat bir adamı oynuyordum. Bu rol Osman Sınav’ın dikkatini çekmiş. Benim için ‘Bu arkadaş kim?’ diye sormuş. Onlarda ‘Yeni bir arkadaş’ demişler. ‘Eyvallah’ demiş. Sonra yönetmen yardımcısı yanıma geldi kulağıma dedi ki ‘Osman Sınav bu arkadaş kim diye sordu?’ dedi. ‘Öyle mi, bu iyi bir şey mi?’ dedim. ‘Tabii ki o sorduysa bildiği bir şey vardır’ dedi. Hakikaten ondan sonra Osman Sınav benim çok sevgili dostum, arkadaşım oldu. Bizim 20 yıllık dostluğumuz var. Onun işlerinde daha çok oldum. Benim hakkımda, ‘Osman Sınav’ın adamı, başka da kimsede oynamaz’ gibi bir algı oluşmuştu. Şükür işsiz kalmadık. Hep başka kişilerle de memnuniyetle çalıştık ama böyle bir ön yargı oluşmuştu.”

“Sevimli olduğumu söylerler”

“Kendinizi hangi rollerde daha rahat hissediyorsunuz?

“Benim biraz kaşlar maşlar kalkıyor. Hani biraz sert bir imajım var galiba. Herkes bana ‘Erol Taş’ muamelesi yapıyor ama iyi adamımdır. Sevimli de olduğumu söylerler. Sonrasında çok komik roller de oynadım. Bana kötü adam rolü yazıyorlardı, onu kendi içinde komiğe çeviriyordum. Artık adaletli adam rolleri de yazıyorlar. Kendi kendimi yırttım diyebilirim. Yoksa yapımcı ve yönetmen arkadaşlara kalsa hazır lokmaya konuyorlar. Oysaki oyuncu her şeyi oynayabilir. Her role girebilmeli. Oyuncu vücudunu kullanan adamdır. O vücut her türlü duyguyu yaşayabilmeli. Ruhunuzu oynatmanız lazım.”

“Yeni jenerasyonu nasıl buluyorsunuz?”

“Özellikle gençleri çok beğeniyorum çünkü gençler çok araştırıyorlar. Hollywood’u izleyebiliyorlar, araştırabiliyorlar. Dolayısıyla da ne yapmaları gerektiğini çok iyi biliyorlar. Eski oyuncuları değiştirmek biraz zor oluyor. Onların birçoğu aynı kalıpta gidiyor. Dizilerde oynayanların yanında, İstanbul’da orada burada, ikinci üçüncü katlarda tiyatro yapan çok yetenekli çocuklar var. Türkiye’de hala isim olarak bilinmeyen çok yetenekli oyuncular var. Bu oyunculara şans verilmiyor. Çok konservatuvar açmak olmaz, az açıp iyi hocaların buluşması lazım. Henüz kendisini yetiştirmemiş insanların oyuncu yetiştirmesi kötü bir şey oluyor. Çok yetenekli oyuncular var ama yetenekli oyunculara sıra gelmiyor. Kıvanç Tatlıtuğ ile bir dizide oynamıştım. O daha yeni başlamıştı. Kıvanç sonra kendisini geliştirdi, gitti sinema okudu, oraya gitti, buraya gitti. Sonra baktım ki on numara oyuncu olmuş. Çok takdir ettiğim oyunculardan biridir.”

Hayat vereceği rollere sıkı hazırlanıyor

“Başarıyla hayat verdiğiniz rollere nasıl hazırlanıyorsunuz?”

“Bir rol geldiğinde yaklaşık bir ay önceden çalışmaya başlarım. Sadece ezber değil, o kimliği araştırıyor, o kalıba girmeye çalışıyorum. Pazara, çarşıya gidiyorum, araba kullanıyorum, her şeyi yapıyorum. En son ‘Sen Anlar Karadeniz’ dizisinde ‘Fikret’ karakterini oynadım. Karakter Rizeli, ben Adanalı. Ona ulaşana kadar çok çalışıyorum. Bazen evde kızıma da ‘Ula uşağum niye öyle yapayisun’ diyorum. Bu şekilde konuşuyorum ki o da bana cevap veriyor. Anca bu şekilde çalışıyorum. Benim bu rolü giymem için sürekli çalışmam gerekiyordu. O kadar güzel çıktı ki rol. Beni görenler ‘Siz Rizelisiniz değil mi?’ diyor. ‘Hayır Adanalıyım’ diyordum. İnanamadıkları da oluyor. Kulağım şivelere artık çok alıştı, hepsini iyi oynayabiliyorum. Melodiyi ve gırtlağı kullanmayı iyi bilirim. Her şivenin bir melodisi vardır.”

“Erdal Cindoruk’un bundan sonraki hedefleri nelerdir?”

Erdal Cindoruk: “Eşim Duygu Cindoruk mimar ve yedi yıl önce bir iş dolayısıyla Bodrum’a gelmek durumunda kaldı. Ben de geldim ve buraya yerleştik. Mesleğimde 40. yılımı doldurdum. Bu tecrübelerimi paylaşmak için bir yer açtım. Gençlere bunları anlatmak istiyorum. Onlar beni iyi bir oyuncu olarak biliyorsa, bunları onlara anlatmam lazım. Öğrenmek isteyenlere öğretmek gibi bir borcum var. Tiyatro Akademisini açtık. Çokta güzel ilgi var. 70’e yakın öğrencim var. Onlara bir şeyler öğretmenin mutluluğunu yaşıyorum. Hoş bir yerimiz oldu. Burada kendimi huzurlu hissediyorum. Burada okul kafasıyla değil, daha doğal anlatmak istiyorum.”