Trump'ın Yüksek Mahkeme hamlesi başkanlık seçimlerinin kaderini belirleyebilir
1 Ekim 2020 Perşembe 13:05
WASHINGTON (AA) – ABD’de 3 Kasım’da yapılacak başkanlık seçim sonuçlarının yargıya taşınabileceğine yönelik tartışmalar alevlenirken, Başkan Donald Trump’ın Yüksek Mahkeme için seçtiği yeni yargıç, seçimlerin kaderini belirleyecek en önemli kişi olabilir.
ABD siyasi tarihinin en tartışmalı seçimlerinden biri olmaya aday başkanlık seçimleri için takvim işlemeye devam ederken, Trump’ın seçimlerden önce yeni Yüksek Mahkeme yargıcını seçme hamlesi kamuoyunun gündemine oturdu.
Liberal eğilimli yargıç Ruth Bader Ginsburg’ün hayatını kaybetmesiyle boşalan koltuğa Trump’ın muhafazakar adayı Amy Coney Barrett’in oturması, ABD siyasi sisteminin 3 sacayağından biri olan Yüksek Mahkemenin yapısının ciddi şekilde değişmesi anlamına gelecek.
1’i başkan toplam 9 üyeden oluşan Yüksek Mahkeme yargıçları, ömür boyu görev yapmaları, siyasi anlamda bağımsız olmaları ve anayasadan aldıkları güçle ülkedeki birçok sosyolojik meselenin nihai çözüm noktası ve siyasi kilitlenme anlarında anahtar rolü oynamaktadır.
Mahkemede muhafazakar kanadın gücü artıyor
Barrett’in, 12 Ekim’de Senatoda başlayacak oturumların ardından onaylanması ve seçim öncesinde mahkemedeki koltuğuna oturması durumunda Yüksek Mahkemedeki siyasi eğilim haritası 5 muhafazakar yargıca karşı 3 liberal yargıç şeklinde biçimlenecek.
Genel eğilimi muhafazakar olan Mahkeme Başkanı John Roberts’ın da bu denkleme eklenmesiyle yeni tablo muhafazakarlar lehine 6’ya 3 gibi net bir üstünlük anlamına gelecek.
ABD siyasi tarihinde eşine az rastlanan bu durum, 3 Kasım’daki seçimlerin muhtemel bir kaosa dönüşmesi ve son karar için Yüksek Mahkemenin devreye girmesi durumunda çiçeği burnunda yargıç Barrett’in çok kritik bir rol oynamasına imkan verecektir.
Trump’ın “seçimler 3 Kasım’da bitmez” söylemi
Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınından dolayı milyonlarca Amerikalının bu sefer posta yoluyla oy kullanmayı tercih edecek olması, tartışmaların odak noktasını oluşturuyor.
ABD Başkanı Trump, ülkede uzun yıllardır geleneksel olarak uygulanan postayla oy kullanma yönteminden biraz farklı olarak bu seçimlerde birçok eyaletin daha seçmenler talep dahi etmeden onlara otomatik olarak oy pusulası gönderdiğini ve burada Demokratların kesin bir şekilde sahtekarlık yapacağını iddia ediyor.
Seçim sandığına giderek oy kullanma yönteminin güvenilir, milyonlarca kişinin aynı anda postayla oy kullandığı bir yöntemin ise hileye açık olduğunu savunan Trump, verdiği birtakım güncel örneklerle Demokratların şimdiden sahtekarlık yapmaya başladığını ileri sürüyor.
Trump, bu savına öyle güçlü şekilde inanmış durumda ki, son bir haftadır hemen her fırsatta, “Demokratlar hile yaparak bu seçimleri çalmaya çalışacak, biz bunu tespit edersek bu iş Yüksek Mahkemede biter” söylemini tekrarlıyor.
Öte yandan ülke tarihinde ilk kez bu kadar fazla sayıda posta yoluyla oy kullanılacağını belirten uzmanlar, 80 milyondan fazla kişinin postayla oy kullanabileceğini, bu oyların 3 Kasım günü sayılacağını ve birçok yerde o gün oy sayım işlemlerinin tamamlanamayacağını dile getiriyor.
3 Kasım’da netleşmemesi muhtemel seçim sonuçlarının resmen ilan edilmesinin haftalar ve hatta aylar sürmesi de göz ardı edilmeyen bir durum.
Seçim sonuçlarını doğrudan etkileyebilecek kritik eyaletlerdeki sonuçların birbirine yakın olması durumunda kim kaybederse kaybetsin kuvvetle muhtemel yeniden sayım talep edecek ve bu yolun sonu Yüksek Mahkemeye kadar gidebilecektir.
Yeni Yargıç Barrett’in muhtemel oyu ne anlama gelir?
Seçimlerle ilgili herhangi bir sebeple “kavga” çıkması ve 2000 yılındakine benzer şekilde işin Yüksek Mahkemeye taşınması durumunda Trump’ın seçimlerden önce mutlaka seçmek istediği yeni yargıç çok değerli bir rol oynayabilir.
Barrett’in, Senatodan onay alıp 3 Kasım’dan önce göreve başladığı ve seçimlerin mahkemeye taşındığı senaryoda, 3 liberal yargıca karşı (özünde muhafazakar olsa da muhafazakarlarla liberaller arasında bir denge tutturmaya çalışan mahkeme başkanı John Roberts hariç) 5 muhafazakar yargıç ülkenin kaderini belirleyecektir.
Elbette bu yargıçların tamamının otomatik olarak Trump lehinde karar vereceğini söylemek için henüz çok erken, zira hem ortaya nasıl bir tablo çıkabileceğini hem de eldeki hukuki delillerin ne anlama gelebileceğini henüz kimse bilmiyor.
Son yıllarda “siyasi bir karar verici” olmamaya çalışan mahkemenin böylesine zor bir karar sürecinde önündeki deliller ışığında nasıl bir yol izleyeceği gerçekten merak konusu olacaktır.
Bu atmosferde Trump’ın seçimiyle Yüksek Mahkeme yargıçlığı koltuğuna oturan Neil Gorsuch, Brett Kavanaugh ve (onaylanırsa) Amy Coney Barrett, Trump’ın en fazla güvendiği isimler olacaktır.
Son dönemde 4 muhafazakar yargıçla 4 liberal yargıç arasında zaman zaman liberallerle birlikte hareket eden Roberts’ın “dengeleri gözeten” bir çizgi izlediği yorumları öne çıkıyor.
Böyle bir denklemde, diğer muhafazakar yargıçlar Samuel Alito ile Clarence Thomas’ın lehte; mesela, Roberts’ın aleyhte oy kullanması durumunda dahi 5-4 Trump’ın lehinde bir karar çıkabilecektir. Bu da, Barrett’in kullanacağı oyun “seçimlerin kaderini belirleyen oy” olması anlamına gelecektir.
Barrett’in lehte oyu Trump’a güven verir
Bir başka açıdan konuyu ele almak gerekirse, Trump’ın seçimlerden önce bir yargıç seçmemesi ve seçimlerin 8 yargıçlı Yüksek Mahkemeye gitmesi durumunda Trump için çok kritik bir durum ortaya çıkabilir.
Roberts’ın, Trump aleyhinde oy kullandığı bir senaryoda 4-4 eşitlik olacak, Yüksek Mahkeme bir karar çıkaramadığı için alttaki Temyiz Mahkemesinin son kararı geçerli olacaktır (muhtemelen Trump’ın kaybettiği senaryo).
Bu bakımdan Barrett’in Yüksek Mahkeme koltuğuna oturması, Trump’ın seçimleri kazanma şansını önemli ölçüde artırmaktadır.
Kaldı ki Barrett’in böylesine kritik bir dönemde kendisini ömür boyu görev yapacağı Yüksek Mahkeme yargıçlığına seçen Trump’a bir “minnet” duyması, çok da anlaşılmayacak bir durum olmayacaktır.
Gerek posta yoluyla oy kullanma yönteminde ortaya çıkabilecek aksaklıklar ve sonuçların 3 Kasım’da netleşmeme ihtimali, gerekse Trump’ın kaybettiğini anlaması durumunda itiraz edip süreci mahkemeye taşıyacak olması, bu yılki başkanlık seçimlerinden sonrasının tufan olabileceğini gösteriyor.
Bu senaryonun gerçek olması durumunda bu tufanı durdurabilecek son merci olan ABD Yüksek Mahkemesini ülke tarihinin en önemli görevlerinden biri bekliyor olacak: ABD’nin yeni başkanı Donald Trump mı, yoksa Joe Biden mı olacak?