Türk Kızılay gelecek hafta plazma alımlarına başlayacak

3 Nisan 2020 Cuma 16:06

İSTANBUL(AA) – Türk Kızılay Genel Başkanı Kerem Kınık, Kuzey Marmara Bölge Kan Merkezi laboratuvarında online düzenlediği basın toplantısında, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) nedeniyle sosyal mesafeyi koruyarak, dijital yakınlaşmalarla farklı bir iş modeline geçildiğini, toplantıların online ortamlarda yapıldığını belirtti.

Kerem Kınık, tüm dünyada görülen bu büyük sıkıntının bir an önce atlatılması için temenni dilekleriyle başladığı konuşmasında, Kızılay olarak Vuhan’da görülen koronavirüsün pandemi olarak ilan edilmesinin ardından ivedi şekilde eylem planı hazırladıklarını aktardı.

Bunun iki boyutunun olduğunu, öncelikle “Bu kriz, salgın, biyolojik afet ülkemize geldiğinde Kızılay olarak hangi hizmetleri verebilecek durumdayız?”, “Bu anlamda devletin ilgili kuruluşlarına nasıl destek olabiliriz?” konularının ele alındığını ve şubat ayının başında iş sürekliliğini, kurumsal risk planlarını, standart operasyon prosedürlerini belirlediklerini söyledi.

Kerem Kınık, 11 Mart’ta ilk vaka görüldüğünde Ulusal Pandemi Eylem Planı çerçevesinde Kızılay’a bazı görevler düştüğünü belirterek, bu kapsamda yürüttükleri çalışmalar hakkında bilgi verdi.

Bu kapsamda daha önceden eğitim alan Kızılay gönüllülerinin hemen sahaya çıkarak vatandaşlara el hijyeni, sosyal mesafe, hastalığın belirtileri, bulaşma yolları, kimlerde risk oluşturacağı gibi genel, toplumun ilgilendirecek halk sağlığı eğitimlerine başladığını anlatan Kınık, ardından da özellikle yurt dışından ülkeye gelerek karantinaya alınması gereken vatandaşlara yönelik hizmetlere başladıklarını söyledi.

Kızılay’ın ülke genelindeki çalışmaları

Kerem Kınık, bu süreçteki çalışmaları hakkında şu bilgileri verdi:

“47 ilimizde yaklaşık 20 bin insanımızı 14 gündür misafir ediyoruz. Bir kısmının misafirlik süreleri doldu. Onlar evlerine uğurlandılar, bir kısmı devam ediyor. Dışarıdan gelenler de var. Bu yurtlarda misafir ettiğimiz vatandaşlarımıza özellikle gıda ve sosyal destekleri vermeye gayret ediyoruz. Bu alanda yaklaşık 1500 Kızılay uzmanı ve 8 bin destek personelimizle beraber yaklaşık 9 bin 500 insan bu 20 bin insana destek veriyor. Şimdiye kadar yaklaşık 1 milyon ürünü bu insanlarımıza ulaştırdık. Onun dışında sınır hatlarında özellikle Gürcistan ve İran sınır hatlarında, Sağlık Bakanlığımızın karantina bölgeleri ihtiyaçlarını karşılamak için de yaklaşık 150 sahra hastanelerini kurmuş olduk. Olası kötü senaryolar için bunun yaşanacağını ümit etmiyoruz ama olası bir kötü senaryo için de sahra hastaneleri imalatımız devam ediyor.”

Mart ayının başlarında pandemi ilan edildikten sonra Sağlık Bakanlığına özellikle korona laboratuvar testlerinin yapılabileceği Türkiye’nin en yüksek hızlı ve kapasitesine sahip iki tane PCR tarama sistemini teslim ettiklerini anlatan Kınık, Kızılay’ın güvenliği kan programının içerisindeki rutin kapasitesinin de devam ettiğini dile getirdi.

Kınık, Kızılay’ın özellikle İçişleri Bakanlığı öncülüğündeki Sosyal Dayanışma Gruplarında rol aldığını, bu çerçevede yaklaşık 50 bin 65 yaş ve üstü ile 80 bin kronik rahatsızlığı olan vatandaşı evlerinde ziyaret ettiklerini, ihtiyaçlarını giderdiklerini, bu çerçevede de yaklaşık 10 bin Kızılay gönüllüsünün bu hizmeti yapmak için hala Türkiye’nin bütün il ve ilçelerinde Vefa Çağrı Merkezlerinde nöbetlerini tuttuklarını, diğer taraftan da ihtiyacı olan vatandaşlara ihtiyaçlarını ulaştırdıklarını söyledi.

Bu süreçte yüzleri güldüren ihtiyaçlar da olduğunu dile getiren Kınık, “Mesela kuzusunun yemi biten teyzemine yem de götürdük ya da Kadıköy’de 65 yaş üstünde olduğu için evinde beslediği köpeğini sokakta gezdiremeyen teyzemizin köpeğini de gezdirdik. Maaşını çektik, maaşını çektiğimiz vatandaşımıza, teyzemize maaşı teslim ettikten sonra bize ‘Götürün bunu Cumhurbaşkanımızın Biz Bize Yeteriz Kampanyasına yatırın oğlum.’ dedi. Tekrar onu götürüp kampanyaya yatırdık. Gerçekten bir taraftan birlikte yaşadığımız bir acı, bir taraftan birlikte yaşadığımız bir dayanışma devam ediyor.” şeklinde konuştu.

“Riskli gruplara maske ve kolonya dağıtmaya devam ediyoruz”

Kerem Kınık, salgının oluşturduğu ekonomik çalkantılar nedeniyle işini kaybeden, günlük yevmiyesiyle çalışıp evine o gün çalıştığını götürebilen, yoksulluk sınırında yaşayan vatandaşlara yönelik “Bu hilal bu günler için var. Bu hilal seninle var.” isimli kampanya başlattıklarını belirterek, ilk etapta öz bütçelerinden ayırdıkları 50 milyon liralık meblağ ile yaklaşık 1 milyon insana ulaşacak gıda, hijyen paketi ve kişisel koruyucunun yanında özellikle yaşlı ve riskli gruplara ihtiyaç duyulan maske ve kolonya gibi malzemeleri de dağıttıklarını ve dağıtmaya devam ettiklerini söyledi.

Kızılay içecek grubu ile birlikte el dezenfektanı üretimi gerçekleştirdiklerini aktaran Kınık, gelecek hafta yaklaşık 250 bin 100 mililitrelik el dezenfektanının ihtiyaç sahiplerine ulaşacağını kaydetti. Kınık, yoğun bakımlarda çok sık kullanılan, bundan sonra tüketimi de artacak olan maskeler ve özellikle hekimler ile sağlık çalışanlarının ihtiyaç duyduğu kişisel koruyucularla ilgili yardımlarının da devam ettiğini kaydetti.

Kendilerinden talepte bulunan bütün üniversite hastanelerine kişisel koruyucu, maske, eldiven ve tulum gönderdiklerini söyleyen Kınık, ulusal ihtiyacın karşılanması noktasında bu ay içerisinde maske imalatının da Kızılay Tekstil ve Çadır Anonim Şirketi bünyesinde başlayacağını ifade etti.

Kınık, bir taraftan da toplum sağlığı ve ulusal kan temini görevleri içerisinde yer alan bazı uzmanlık alanlarında dünyayı izlediklerine dikkati çekerek, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Bizim konvelsan plazma tedavisi dediğimiz yani koronavirüsü geçirmiş ve iyileşmiş olan, nekahet dönemine geçmiş olan hastaların plazmalarından alacağımız bu immünglobulinlerin, antikorların hala bu hastalığı yenememiş olan hastalara takılması ve tamamlayıcı bir tedavi maksadıyla kullanılması ile ilgili olarak özellikle Amerika’da gıda ve ilaç ajansı FDA’den, İsrail’den, Çin’den çok farklı iyi uygulamalar ve pozitif sonuçlar geldi. Hacettepe Üniversitesi, Sağlık Bakanlığı ve Kızılay olarak 15 Mart’ta bir proje başlattık. Bu projede ülkemizde bu plazma tedavisinin ya da pasif aşılama dediğimiz bu immünoterapinin nasıl uygulanacağıyla ilgili bilimsel çalışmalar, Koronavirüs Bilim Kurulumuz, Sağlık Bakanlığımız, Hacettepe Üniversitesi ve Kızılay kan birimimizdeki bilim ekibimizle beraber geliştirildi ve bu konuyla alakalı yordamlar oluşturuldu. Bu olgunluk seviyesine eriştikten sonra da Sağlık Bakanımız bu konuyla ilgili startı verdi. Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğümüz de bu tedavinin nasıl yapılacağıyla ilgili asgari şartları bir genelge ile yayımladı.”

“Vatandaşlarımızı 14 gün geçtikten sonra kan merkezlerine bekliyoruz”

Kınık, “Önümüzdeki hafta plazma alımlarına başlıyoruz. Çünkü ilk hastalarımızın iyileşip taburcu olmasından sonra bunun üzerinden 14 gün geçmesi gerekiyordu.” dedi.

Tedavinin içeriğinden bahseden Kınık, şunları kaydetti:

“Mikroorganizmalar veya farklı antijenler vücudumuza girdiğinde vücudumuzun buna karşı bir tepkisi oluşuyor. Bu genellikle mikroorganizmalarda antikor oluşturma dediğimiz bir tepki. Biz bu yolla iyileşiyoruz, mikroorganizmalarla savaşıyoruz, mikropları yeniyoruz. Bugün itibarıyla tıbbın yaptığı aslında her insanın bünyesinde olan savaşma mekanizmasına destek olmak. Mesela aşı yapıyoruz. Aşıyla zararsızlaştırılmış, bulaştırıcılığı düşürülmüş olan mikropları ya da bazı parçalarını aşı yoluyla vücudumuza veriyoruz ve vücudumuzda bu mikroorganizmaya karşı immünglobulinler dediğimiz antikorlar oluşturuyoruz. Daha sonra bu mikrobun kendisi güçlü bir şekilde bize bulaştığında vücudumuz bu mikrobu tanıyor ve buna karşı bir antikor üretiyor. Bu antikor da mikrobu hemen yenmemize ve hastalanmamamıza yol açıyor.

Bizim şu anda uygulayacağımız konvelesan plazma tedavisi bu mantığın pasif bir şekilde uygulanmış hali olacak. Yani, çok sayıda korona hastamız, yaklaşık yüzde 98-99 bir şekilde kliniği ağır da geçse, hafif de geçse iyileşiyor. İyileştikten sonra bu savaştan çıkmış bünyenin içerisinde Kovid-19’a karşı oluşmuş immünglobulinler bulunuyor. Bu özel immünglobulinler bu şifa bulmuş vatandaşımızın plazmasında bulunuyor ve iyileştikten sonra 14. günlerde en üst seviyelerde bulunuyor. Sonra yavaş yavaş bizim immünglobulin M veya A dediğimiz farklı tipteki immünglobulinler öncelikle azalmakla beraber bu antikorlar da azalıyor. Dolayısıyla bağışçılarımızın hastalığı geçirdikten sonraki 14. günü bizim için çok önemli. Çünkü o sırada kanlarında maksimum düzeyde bu antikordan bulunmakta. Dolayısıla biz iyileşmiş olan vatandaşlarımızı 14 gün geçtikten sonra Kızılayımızın kan merkezlerine bekliyoruz. Biz zaten kendilerine de ulaşacağız.”

“Vatandaşlarımızın Kovid-19 geçirdiğini test ile kanıtlaması gerekiyor”

Kınık, plazmafarez denilen aferez sistemi ile kanın içerisinden sıvı kısmı alıp eritrosit denilen kırmızı kan hücrelerini bağışçılara geri vereceklerini, toplam 400 mililitre plazma alacaklarını belirterek, bu plazmanın daha sonra Sağlık Bakanlığının rehberinde ifade edilen hastalarda kullanılmak üzere hastanelere sevk edileceğini söyledi.

Kerem Kınık, plazma alımında sistemin nasıl işleyeceğini şöyle anlattı:

“Vatandaşlarımızın Kovid-19 geçirdiğini test ile kanıtlaması gerekiyor. ‘Ben ateşlendim, ağrım da oldu sanırım Kovid geçirdim. Bende de muhtemelen antikor var. Benden de alın.’ diyenden almayacağız. Mutlaka Sağlık Bakanlığımızın Kovid-19 tanısı koyduğu, şifayla taburcu olan ve kan verme özelliklerine haiz olan vatandaşlarımızdan yani 18-65 yaş arası birtakım rahatsızlıkları bulunmayan, bazı ilaçları kullanmayan (kortikosteroid kullanımı oluyor özellikle ağır vakalarda solunum açısından bu nedenle), özellikle gebe kalmamış kadınlardan alacağız. Çünkü gebe kalmış kadınlarımızda yavrusunun kanıyla kendi kanı arasında birtakım uyuşmazlık antikorları olabiliyor. Bu plazmayı aldığımızda taktığımız hastada da yıkıcı etkiler oluşturabilir. Almadan önce Kovid pozitif elinde laboratuvar sonucu var, tanı almış, iyileşmiş, taburcu olmuş, Sağlık Bakanlığımızın Medula sisteminde kaydı var, kan verme anlamında herhangi bir sıkıntısı yok, yani düşük kilolu değil, geçirmiş bir hepatit, HIV, spilis gibi birtakım rahatsızlıkları yok. Bu insanımızdan nazofarengeal sürüntüsü alarak tekrar test yapacağız. Burada koronavirüsün negatif çıkmış olması gerekiyor. Bununla beraber kanda da koronavirüse karşı bir antikor oluştuğunu tespit etmek için de Moleküler PCR testlerini yapacağız. Dolayısıyla, ağzımızda, burnumuzda, üst solunum yollarında korona kalmamış, kanımızda da buna karşı antikor olduğunu tespit edeceğiz ve kan verme şartlarına haiz olan bağışçılarımızdan bu plazmalarını alacağız.”

“Tamamlayıcı bir metod olarak kullanılacak”

Sağlık Bakanlığının kanın plazmasını ve hücrelerini ayırabilecek cihazlara ve ruhsata sahip olan bütün merkezlere bu izni açtığını belirterek, şöyle devam etti:

“Ancak bu izni tek bir şartla açtı, orkestrasyon Kızılay’da kalmak kaydıyla. Bizim ISBT 128 kodu dediğimiz bir provizyon sistemimiz var. Türkiye’de plazma tedavisi yapacak her bir merkez kendi hastası şifa bulduğunda onu ikna ederek bunu alabilir. Aldığı sırada Kızılay’a dönecek ve ‘Bu hasta için ben plazma alıyorum.’ diyerek Kızılay’dan bir ISBT 128 kodluk provizyon alacak. Bu provizyon, bizim ulusal izlenebilirliğimizi, kan güvenliği ve kalite standartlarımızın kontrolünü sağlayacak. Bir de kaç bağışçımızdan ne kadar plazma alındı, bu plazmalar kaç hastamıza tedavi maksatlı takıldı bunların kayıt sistemini Sağlık Bakanlığımızla beraber tutmuş olacağız.”

Kerem Kınık, alınan bu plazmalarda hepatit, HIV, spilis gibi birtakım mikroorganizmaların olmadığını, bulaşıcılık riski olmadığını tekrar test edeceklerinin altını çizerek, şunları kaydetti:

“Kızılay’ın diğer merkezlerden farklı olarak hastalık bulaşmış ancak antikor henüz oluşmamış hastaların içinde mikroorganizmaları tanıyan nükleer antikor testi dediğimiz PCR sistemi var. En yüksek güvenlikli plazma bu anlamda Kızılay’da. Bu plazmaların nükleer antikor ve serolojik testlerinden geçirildikten sonra ve koronavirüs bünyesinde bulunmayan, kanında antikor bulunan bu plazmalar alınacak. Sonra bu plazmanın yolculuğu başlayacak. Ülkemizde özellikle pandemi hastanelerinin olduğu her noktada, yoğun bakımlarda yatan, entübe vaziyette bulunan, akciğer doku harabiyeti başlamış ve özellikle de oksijenlenmesinde sıkıntılar olan hastalar için tamamlayıcı bir metod olarak kullanılacak.”

“Bu metot bir mucize değil”

Kerem Kınık, “Peki mu metot mucize mi? Bu metot hastalığın çaresi mi?” diye sorarak, şunları kaydetti:

“Değil, bu metot bizim 1890’lardan beri bildiğimiz özellikle antibiyotikler icat edilmeden önce sık bir şekilde kullanılan, İspanyol gribinde 1918’lerde çok sıkça Avrupa’da da kullanılan, yakın dönemde de özellikle SARS, MERS, H1N1 ya da Ebola salgınlarında da Dünya Sağlık Örgütü’nün kullanımını teşvik ettiği ve hala da bu anlamda faydalığı gördüğü bir metot. Bu metodun avantajı şu; immün baskılanmış olan yani bağışıklığı düşük olan ve yeterince savunma sistemini ayağa kaldıramamış olan hastalarımız açısından, bu savaşı kazanmış, bu savaştan kahraman olarak çıkmış, iyileşmiş insanların bünyesinde bulunan bu antikorlar destek kuvvet anlamına geliyor. Dolayısıyla o immün sistemini ayağa kaldıramamış vatandaşlara bu plazmalar destek olarak verilecek. Bu sistemin özellikle akciğer parankimindeki yıkımı azalttığı, iyileşme sürecini hızlandırdığı, mikrobun virülansını düşürdüğü görülmüş.”

Tedavide bazı yan etkilerin de görülebileceğini dile getiren Kınık, “Bazı yan etkiler de var alerjik birtakım yan etkiler. Bazı immün cevabın gecikmesi gibi ya da plazma yüklenen vatandaşlarda özellikle volüm yüklenmesine bağlı yoğun bakımda özellikle de kronik rahatsızlığı bulunan vakalarda kalp yetmezliğine yönelik negatif etkilerinin olduğu da biliniyor. Dolayısıyla mutlaka yoğun bakım şartlarında her hasta başına bir endikasyon alınması ve bütün bu bahsettiğimiz artıları ve eksileri hekimler tarafından değerlendirilerek uygulanması gerekiyor.” diye konuştu.

Özel sağlık kuruluşlarına çağrı

Kerem Kınık, bugün koronavirüsün bilinen, onu tam küre götüren bir ilacı olmadığına işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Koronavirüsün henüz aşısı bulunmadı. Dolayısıyla elimizde hangi silah varsa bunu cepheye sürmek zorundayız. Bugün etkinliği kanıtlanmış olan konvelsan plazma tedavisi de ülkemizde bütün gelişmiş ülkelerle aynı zamanda gündeme giriyor. Bu özellikle entegre çalışan, bilimin ışığıyla karar veren ve yüksek kapasiteli, kaliteli sağlık hizmetimiz ve Kızılay’ın bu anlamdaki güvenli kan temini programıyla birlikte bence dünyanın en etkin uygulamalarından birisi olacak. Dolayısıyla ümit ediyoruz hastalarımız bu tedaviden şifa bulurlar.”

Cumhurbaşkanlığının, Hazine ve Maliye Bakanlığının bu konularla ilgili yapılacak olan harcamaların maliyetlerini ilgili sağlık kuruluşlarına ödeyeceklerine dikkati çeken Kınık, şunları aktardı:

“Özellikle özel hastanelerden ricamız, bu tebliğiyle yayınlandı, bu işin bir ticaret meta haline getirilmemesi, bir insan hakkı olarak görülmesi ve devletimizin yapacağı sübvansiyonla yetinilerek bu konularla alakalı vatandaştan ilave bir ücret talep edilmemesi. Dolayısıyla biz elimizden geldiği kadar en fazla plazmayı toplamaya, elimizden geldiği kadar ihtiyacı olan her hastamıza bunu ulaştırmaya çalışacağız. Bu herkesin hakkı. Dolayısıyla ayrım gözetmeksizin, herhangi bir hastamıza mali külfet getirmeksizin bu tedavinin uygulanması gerekiyor. Bunun da altını çizmek isterim.”

1 hafta arayla 2 kere plazma bağışı yapılabilir

Kızılay Genel Başkanı Kerem Kınık, plazma terapisi için alınacak plazma miktarının bir seferde 400 mililitre kadar olacağını, plazma fraksinasyon temelli cihazlarla bazı bağışçılardan bir litreye kadar da alınabileceğini aktardı.

Bağışçıdan 400 mililitre alındıktan 1 hafta sonra 400 mililitre daha bağış yapılabileceğini belirten Kınık, “Yani bir bağışçımız 2 sefer bize plazmasını bağışlayabilir. Dolayısıyla bu 400-400, 800. Bazı vakalarda 200 mililitre çoklu uygulamalarla, bazı vakalarda da tek infüzyonla 400 mililitre. Bir insan bir insana bu anlamda destek vermiş olacak. 2 kere plazma bağışı yapmışsa da bir insan iki koronavirüslü hastaya destek vermiş olacak. Bu işlem maksimum 45 dakika kadar sürüyor.” diye konuştu.

Kınık, konunun lojistik detaylarını Sağlık Bakanlığıyla çalıştıklarını, çok yüksek ihtimalle iyileşmiş olan hastaları telefonla arayacaklarını kaydederek, şöyle devam etti:

“Onların testlerini yaptıktan sonra plazma verebilme şartları uygunsa merkezlerimize davet edeceğiz. Koronavirüsünün en çok görülmüş olduğu illerden başlayacağız. İstanbul’da Kartal, Zeynep Kamil, Çapa ve Başakşehir olmak üzere 4 merkez. Ankara, İzmir ve diğer bölgelerimizde de detaylı adresler vatandaşlarımıza ulaştırılmış olacak. Onlardan plazmayı alıp testlerini yapıp klinik uygulamaya hazır olduğu anda da ülke genelinde uçaklarla yani jetlerle ve karayoluyla hızlı bir şekilde bu alınmış plazmaların hangi hastanede durumu ağır vatandaşımız varsa bunlara ulaştırılması için çalışmamız başlayacak. Bu çerçevede de önümüzdeki günler Kızılaycılar için özellikle kan hizmetleri çalışanları için hareketli günler olacak.”

Bir bağışçıdan 8 ila 16 üniteye kadar trombosit aferezi alınabiliyor

Kızılay Kartal Kan Bağış Merkezi Müdürü Dr. Başar Yöngel, aferez cihazıyla trombosit hücrelerini kanın içinden ayırarak trombosit bağışı sağladıklarını anlattı.

Aferez bağışının birtakım avantajları olduğunu belirten Yöngel, şu bilgileri verdi:

“Aferez bağışıyla elde ettiğimiz trombositleri, bir bağışçıdan kullanım olarak daha fazla elde ettiğimiz için ihtiyacı olan insanın ya da hastanenin ihtiyacı karşılamak adına daha az bağışçıdan daha fazla ünite elde etmek amacıyla kullanıyoruz. Trombosit aferezini bir cihazla yapıyoruz. Bağışçımızın tek koluna tek iğneyle tek damardan giriyoruz. Aferez cihazımızı alıyoruz. Kendi içinde çanak dediğimiz bir ünitesi var. Burada tam kan alınan miktara santrifüj yapılıyor. Santrifüj sonucunda kan hücreleri ayrılıyor. İstediğimiz trombosit olduğu için üstündeki pompa sisteminden yine makine ayırmış olduğu trombositi kendi torbasının içine süzerek geçiriyor. Daha sonra trombositsiz kalan kanı tekrar bağışçımıza aynı kanaldan veriyor. Bu işlemi makine 4 ila 8 kez yaparak bir bağışçıdan 8 ünite veya bağışçımızın trombosit sayısı uygunsa 16 üniteye kadar trombosit aferezi alıyoruz.”

“1000 civarında sağlık personelimiz Bakanlığımızın mevcut kapasitesine eklendi”

Konuşmaların ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Kınık, “Hastanelerimizde yüzde 60 doluluk oranı var. Bu doluluk oranı önümüzdeki günlerde yüzde 100’e yükselirse Kızılay’ın alternatif olarak geliştirmiş olduğu acil bir eylem planı var mı?” sorusu üzerine, “Bu konuda Sağlık Bakanlığımızın kapasitesi ve acil eylem planı, B, C, D senaryoları Türkiye’deki bütün bu olası sayıları eritebilecek kapasitede. Ümit ediyorum, Sağlık Bakanlığımızın, Kızılay’ın bu anlamdaki desteğine ihtiyacı olmayacak.” dedi.

Kerem Kınık, “Özel hastanelere uyarımız var, dediniz. Uyarı dikkate alınmazsa bir yaptırım olacak mı?” sorusu üzerine, bu konuyu Sağlık Bakanlığı ile Hazine ve Maliye Bakanlığının çok yakından takip ettiğini belirtti.

Sınırda kurulan sahra hastanelerinin hatırlatılması üzerine Kınık, şöyle konuştu:

“İlk 150 hastaneyi karantina için Sağlık Bakanlığımıza teslim etmiştik. 300 tane daha imar ediyoruz. Yani her gün 5 sahra hastenesi üretiyoruz. Fabrikalarımız 3 vardiya çalışıyor. Bu hastaneler ihtiyaç duyulması halinde mevcut hastanelerin yakınlarına kurulacak. Mevcut hastanelerdeki sağlık personeli kapasitesiyle işletilecek. Sağlık personeli planlaması Sağlık Bakanlığı merkezlidir ama Kızılayımızın da çok ciddi sağlık ordusu vardır. Bu orduyu da Sağlık Bakanlığımıza destek olması için ayırdık. 5 hastanemiz ve tıp merkezimiz var. Buralardan Sağlık Bakanlığımız bünyesinde pandemi hastanesi ilan edilmiş yerler var. Burada çalışan 1000 civarında sağlık personelimiz Sağlık Bakanlığımızın mevcut kapasitesine eklenmiş durumda. Bu yaklaşık 3-4 bin yatak kapasitesi anlamına geliyor.”