Türk romanına yerli bir kimlik kazandıran yazar: Kemal Tahir
20 Nisan 2020 Pazartesi 15:06
İSTANBUL(AA) – Doğum tarihiyle ilgili pek çok rivayet bulunan ve asıl adı İsmail Kemalettin Demir olan Kemal Tahir, “Notlar” eserine göre İstanbul’da 15 Nisan 1910’da doğdu.
İlkokul yıllarını, alaylı bir deniz subayı ve Abdülhamid’in hünkâr yaverliğini yapmış bir yüzbaşı olan
babası Tahir Bey’in görevleri dolayısıyla farklı illerde geçiren Tahir, 1922’de tekrar İstanbul’a gelerek 1923’te Kasımpaşa’daki Cezayirli Haşan Paşa Rüştiyesi’ni bitirdi.
Kemal Tahir, hayatında önemli bir yeri olan ve “Esir Şehir” serisinde de yer alan Galatasaray Lisesi’ne girdi ancak annesinin vefatı üzerine öğrenimini yarım bırakıp çalışmaya başladı.
Annesinin cenazesine katılmayan Tahir, gençlik dönemini anlattığı bilinen “Hür Şehrin İnsanları”nda bu durumu “Annemi bir çukura koyup üzerine toprak örtülmesine cesaret edemedim. Bu kadar kati bir neticeyi seyre yüreğim dayanmayacaktı.” şeklinde ifade etti.
Tahir, annesinin vefatından oldukça etkilendi ve ona olan özlemi için şu sözleri sarf etti:
“İnsan, annesine ne güzel şımarır. Ben bu anne bahsinde anneme hiçbir zaman layıkıyla doymuş olmamamın azabını çekerim. Bu sebeple anneleri yaşayan dostlarımın anneleri topyekün benim annelerim gibiydiler.”
Kemal Tahir’in Osmanlı Devleti’ni ‘Kerim Devlet’ olarak görmesinin ve Osmanlı’yı her zaman hürmetle yad etmesinde çocukluk yıllarının önemli bir etkisi olur. Tahir’in ailesi II. Abdülhamid döneminde refah içinde bir hayat sürmüş, Abdülhamid’in hal’inden sonraki süreçte ise çeşitli zorluklara maruz kalmıştır.
Yazar, “Bir Mülkiyet Kalesi”nde II. Meşrutiyet’in ilanı ile ilgili şu değerlendirmelerde bulunur:
“Avrupa’ya kaçan Jöntürkler, sürgündeki Padişah düşmanları Dersaadet’e toplandılar. Bendegan’ın üzerine bir pısırıklık çöktü. İstikbal karardı. Din, namus, vatan, memleket, millet, ümmet daha bunlara benzeyen ne kadar mukaddesat varsa cümlesi bir anda tehlikeye girdi. Devlet gemisini 33 sene türlü muhataralara karşı maharetle sevk ve idare edip Devlet ve milleti günde 3-4 defa mahv-u inkırazdan kurtaran, yedi düveli parmağının ucunda oynatan Zıllullah efendimize kadar dil uzatılıyor, türlü tefevvuhatta bulunuluyordu. Bütün bu olup biten işlerin kabahati, efendimizin etrafını çeviren hainlerdeydi.”1932’de sanat dergisi “Geçit”i çıkardı
Kemal Tahir, 1928-1932’de avukat katipliğinin yanı sıra Zonguldak Kömür İşletmeleri’nde ambar memurluğu yaparken, edebi hayata ilk olarak 1932-1934’te atıldı.
Eserlerinde Anadolu, Kurtuluş Savaşı yılları ve Osmanlı tarihi gibi konuları işleyen yazar, daha çok şiir türüyle ilgilendiği ilk zamanlarda, çeşitli takma adlar kullanarak “İçtihad”, “Yeni Kültür”, “Geçit”, “Karikatür” ve “Yedigün” dergilerinde şiir ve öyküler yazdı.
Tahir, 1932’de hayatının önemli bir bölümünü teşkil eden gazeteciliğe başladı ve bu mesleğin etkileri romanlarında da “Murat” karakteri vasıtasıyla okuyucunun karşısına çıktı.
Usta edebiyatçı, Yakup Sabri, Ertuğrul Şevket, İsmail Safa ve Arif Nihat Asya ile 10 Ekim 1932’den 14 Temmuz 1934’e kadar, toplam yedi sayı yayınlanan sanat dergisi “Geçit”i çıkardı.
“Vakit”, “Haber”, “Son Posta” gazetelerinde 1932-1938’de düzeltmen, röportaj yazarı, çevirmen olarak çalışan Kemal Tahir, sonrasında “Yedi Gün” ve “Karikatür” dergilerinde sekreterlik, “Karagöz” gazetesinde başyazarlık ve “Tan” gazetesinde yazı işleri müdürlüğü yaptı.
Kemal Tahir için hapishane bir gözlem yeri oldu
Kemal Tahir, 1934’te çıkan soyadı kanunuyla “Tipi” soyadını aldı fakat bu soyadını uzun süre kullanmayarak sonraki yıllarda “Demir” ve “Benerci” soyadlarını aldı.
İktisadi konularda telif ve çeviri yazılar yayımlayan Tahir, 12 Ağustos 1937’de, İzmir’de öğretmen Fatma İrfan Akersin ile ilk evliliğini yaptı.
Eserlerinde sadece “Kemal Tahir” adıyla yetinen yazar, Fatma Hanıma yazdığı bir mektupta “Tipi” soyadını almasını, “Kemal Tahir Tipi’den sana selam… Ben (Tipi) soyadını Tanrı’nın yardımıyla aldım. Kocaman deyişli sözleri sevmiyorum. Eller, kendilerini yüceltmek için namlarını ululuk anlatan kelimelerden seçtiler. Bu kalabalığa karışmak bize yaraşmaz. Söyleyişi, ‘us’da yer edişi, sesi kolay bir kelime…” cümleleriyle haber verdi.
Astsubay kardeşi Nuri Tahir’e piyasada serbestçe satılan Sabahattin Ali’nin bir öykü kitabını vermesi sebebiyle “Askeri isyana teşvik” suçlamasıyla Nazım Hikmet ve Hikmet Kıvılcımlı ile birlikte yargılandığı dava nedeniyle 1938’de tutuklanan Tahir, 1939’da hapishane hayatındaki edebi çalışmalarının yer aldığı sarı defterleri yazmaya başladı.
Tahir için cezaevi bir gözlem yeri, ileride oluşturacağı romanları için malzeme toplama alanı, cezaevi yılları ise romancılığı açısından en verimli zamanları oldu.
“Göl İnsanları” onu romancı olma noktasında cesaretlendirdi
Eşinin isteği üzerine 1940’ta boşanan Tahir, bir yandan romanları için notlar alırken diğer yandan da önceden yazmış olduğu dört hikayeyi arkadaşlarının da desteği ve teşvikiyle “Göl İnsanları” adı altında 1941’de Tan Gazetesi’nde yayınladı.
Cezaevinde 12 yıl yatan ve hapishanedeyken “Zoraki Nişanlı”, “Bir Nedim Divanının Esrarı”, “Camı Kıran Çocuk”, “Halk Plajı”, “Gönül Denilen Hayvan” ve “Aşk Pınarı” adlı romanları kaleme alan Tahir, 1950’de çıkan genel aftan yararlanarak hapisten çıktı ve ikinci eşi Semiha Sıdıka Uzunhasan ile evlendi.
Usta kalem, cezaevinden çıktıktan sonra çeşitli takma adlarla “Kastil Büyücüsü”, “Saygon Geceleri”, “Dehşet Yolcuları” ve “Mayk Hammer” dizisini çevirdi. “F. M.” takma adıyla çevirdiği Mayk Hammer romanlarının gördüğü ilgi üzerine, bu kitapların benzerlerini kaleme alan Tahir’in kendi kitapları çevirilerden daha fazla rağbet görmeye başladı. Yine bu dönemde “Esir Şehir İnsanları” romanı, 1953’te Nurettin Demir ismiyle İstanbul gazetesinde yayınlandı.
“Kemal Tahir” adını 1954’e kadar eserlerinde kullanamayan yazar, bir süre İzmir Ticaret gazetesinin İstanbul temsilciliğini yürütürken, “Göl İnsanları”nı 1955’te kitap haline getirdi.
– 1955’ten sonra yayımladığı eserleriyle tanındı
“Esir Şehrin İnsanları”nı 1956’da çeşitli düzenlemeler sonucu tekrar yayınlayan Tahir, 1957’ye kadar çeşitli gazete ve yayın evlerinde çalışmasının ardından Aziz Nesin ile birlikte Düşün Yayınevi’ni kurdu.
Köy romanlarının prototipi olarak görülen “Göl İnsanları” Kemal Tahir’i romancı olma noktasında cesaretlendirirken, Tahir’in ilk romanı 1955’te kaleme aldığı “Sağırdere” oldu.
Tahir, 1960’tan sonra tamamen edebiyata yöneldi ve hayatını romanlarından elde ettiği gelirle sürdürmeye başladı. Başarılı edebiyatçı, eserlerinde Osmanlı dönemi, Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemi, tek parti iktidarı, köy enstitüleri ve Asya tipi üretim tarzı gibi konuları ele aldı.
Yakın arkadaşları olan Metin Erksan, Halit Refiğ ve Atıf Yılmaz ile film senaryoları üzerinde çalışan Tahir’in katkı sunduğu senaryolardan, Atıf Yılmaz’ın yönettiği “Yarın Bizimdir” 1963’te, Halit Refiğ’in yönettiği “Haremde Dört Kadın” 1965’te, Memduh Ün’ün yönettiği “Namusum İçin” filmi ise 1966’da çekildi.
Devlet Ana
Kemal Tahir “Devlet Ana”yı ilk olarak bir film tasarısı şeklinde Halit Refiğ’in isteği üzerine kaleme alsa da daha sonra bu eser romana doğru evrildi. Çok uzun bir çalışma sonrası kaleme alınan eserin hazırlık aşamasında yazarı ziyaret eden İsmet Bozdağ, masasının üstünde ve etrafında pek çok makale ve kitap olduğunu, bunların içinden yazarın aldığı 3 bin sayfalık nottan romanı oluşturduğunu belirtti.
İsmini önceleri “Osmanlı Çekirdeği” veya “Derin Geçit” olarak düşünen Kemal Tahir’in “Devlet Ana” adıyla 1967’de yayınlanan romanı hem edebiyat dünyasında hem de gündemde büyük bir yankı buldu.
Olumsuz eleştirilerin odağı olan eser Selim İleri, İlber Ortaylı, Behçet Kemal Çağlar, Selahattin Hilav gibi yazarlar tarafından ise beğeniyle karşılanırken, Kemal Tahir bu romanı yazma amacını, “devlet kurmada ve yönetmede ustalık gösteren Türk milletine güven vermek, toplumda yer alan umutsuzluğu gidermek ve onlara taze bir nefes olmak” olarak açıkladı.
Türk romanına yerli bir kimlik kazandırmak için hayatı boyunca mücadele verdi
Yaşanılan zamanı doğru anlamanın ve ona verebilmenin en iyi yolu olarak tarihi seçen romancı, sanat ve edebiyat konulu “Notlar”ında, “Türk romancısının ana ödevi, imparatorluk kurmak gücüne sahip Türk insanının geleceği kurtaracak cevherini, bu cevherin tarih boyu taşıdığı insancıl birikimi, bu birikimin gelecekte işe yarar yönünü bulup açıklamaktır.” ifadelerini kullandı.
“Notlar”ında Anadolu insanını ise şöyle anlatır Tahir:
“Doğrusu Dostoyevski gibi şöyle demektir: ‘Anadolu Türk’ünü, çok zaman işlediği kötülüklerle değil, ruhunun derinlerinde acı çeken büyük insanlığıyla ölçmeli. Yolumuzu aydınlatacak şaşmaz ışık bu acı çeken insanlığımızdır.”
Cemil Meriç’in “Türkiye’de romancılığa haysiyet kazandıran romancı” tanımını kullandığı Kemal Tahir için Tarık Buğra’nın yorumu, Kemal Tahir gelmeseydi Türk romancılığının önemli renkler ve üzücü seviyeler kaybedeceği yönünde oldu.
Halit Refiğ ise Türk romanına yerli bir kimlik kazandırmak için hayatı boyunca mücadele veren ve başarılı olan Kemal Tahir’in Türkiye’yi tanıtan kesitler sunduğunu dile getirerek, “Türkiye’yi, Türkleri sahiden tanımak isteyen yerli yabancı herkes Kemal Tahir’i okumak, anlamak zorundadır.” değerlendirmesinde bulundu.
Eserlerinde Bedri Eser, F.M., TİPİ ve TA-KA gibi takma adlarını kullanan Tahir, “Yorgun Savaşçı” romanıyla 1967-1968 Yunus Nadi Roman Armağanı’nı aldı.
Okuyucunun romandan “kurtuluş reçetesinin Batıda olmadığı kendi öz değerlerinde olduğu” fikrini almasını istediğini belirten Kemal Tahir’in yerlilik ve tarih eksenli yazdığı “Devlet Ana”, 1968’de Türk Dil Kurumu Roman Ödülü’ne layık görüldü.
Akciğerlerinden sıkıntı yaşayıp 1970’te ameliyat olan Tahir, 21 Nisan 1973’te geçirdiği bir kalp krizi sonucu İstanbul’da yaşamını yitirdi ve naaşı, Sahrayıcedid Mezarlığı’na defnedildi.
Vefatının ardından “Kemal Tahir Vakfı” kuruldu
“Kemal Tahir Vakfı”, Tahir’in ölümünden sonra eşi tarafından kuruldu ve Kadıköy’de hayatının son yıllarını geçirdiği evi müze olarak ziyarete açıldı.
Türkçeyi aynı dönem yazarlarına göre çok yalın kullanan ve ayrıntılara özen göstermesiyle tanınan yazarın “Namusçular”, “Karılar Koğuşu”, “Hür Şehrin İnsanları”, “Dam Ağası”, “Bir Mülkiyet Kalesi” romanları ölümünden sonra yayımlandı.
Kemal Tahir, “Sağırdere”, “Körduman” ve “Köyün Kamburu” adlı çalışmalarında köy sorunlarını ele alırken, “Rahmet Yolları Kesti” ve “Yedi Çınar Yaylası” kitaplarında ise ağalık ve eşkıyalık meselelerini işledi.
Bir Kurtuluş Savaşı romanı olan “Yorgun Savaşçı”, Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu anlattığı “Devlet Ana”, Serbest Fırka’nın kuruluş sürecine değindiği “Yol Ayrımı” ve daha önce “Tan” gazetesinde yayımlanan öykülerinden oluşan “Göl İnsanları” da Tahir’in en çok bilinen eserleri arasında yer aldı.
Öykü, not, sohbet ve mektup içerikli çok sayıda esere imza atan yazarın kitapları arasında şunlar bulunuyor:
“Sağırdere (1955)”, “Esir Şehrin İnsanları (1956)”, “Körduman (1957)”, “Rahmet Yolları Kesti (1957)”, “Yedi Çınar Yaylası (1958)”, “Köyün Kamburu (1959)”, “Esir Şehrin Mahpusu (1961)”, “Bozkırdaki Çekirdek (1962)”, “Kelleci Memet (1962)”, “Yorgun Savaşçı (1965)”, “Devlet Ana (1967)”, “Kurt Kanunu (1969)”, “Büyük Mal (1970)”, “Yol Ayrımı (1971)”, “Namusçular (1974)”, “Karılar Koğuşu (1974)”, “Hür Şehrin İnsanları (1976)”, “Damağacı (1977)”, “Bir Mülkiyet Kalesi I-II (1977)”