Düşen Borsanın Tek Yükselen Hissesi ALTINS1 Altın Sertifikası
Düşen Borsanın Tek Yükselen Hissesi ALTINS1 Altın Sertifikası. Darphane tarafından hisse senedi olarak satışa sunulan ve borsada işlem gören tek altın sertifikası olan ALTINS1 sertifikası, düşen borsanın tek yükselen hissesi.
9 Eylül 2025 Salı 08:40
Düşen Borsanın Tek Yükselen Hissesi ALTINS1 Altın Sertifikası. Darphane tarafından hisse senedi olarak satışa sunulan ve borsada işlem gören tek altın sertifikası olan ALTINS1 sertifikası, düşen borsanın tek yükselen hissesi.
Şirketlere ait hisse senetleri düşerken, ALTINS1 altın sertifikası değerlenmeye devam ediyor.
Kuveyt Türk Yatırım sertifikaların halka arzından itibaren yaşanan süreci ve sertifikalar hakkında geleceğe yönelik beklentilerini açıklayan bir raoor yayınladı.
Altın, tarih boyunca yalnızca bir değer saklama aracı değil, aynı zamanda kriz dönemlerinde güvenli liman olarak öne çıkan bir varlık oldu. Son yıllarda ise merkez bankalarının güçlü alımları fiyatlamada belirleyici yeni bir unsur haline geldi. 2022'den bu yana üç yıl üst üste 1.000 tonun üzerinde alım yapılması, altının artık sadece rezerv çeşitlendirme aracı olarak değil, jeopolitik risklere karşı bir güvence olarak da görüldüğünü ortaya koyuyor. 2025'in ikinci çeyreğinde net alımların 166,5 tona ulaşması, Çin Merkez Bankası'nın dokuz aydır üst üste rezervlerini artırması ve Hindistan ile diğer Asya ülkelerinde fiziki talebin yüksek kalması bu eğilimin geçici bir dalga değil, yapısal bir dönüşüm olduğunun açık bir göstergesi.
Altının fiyatlaması, klasik arz-talep dengesinden çok küresel finansal koşullara bağlı hareket ediyor. Özellikle reel faizlerin düşmesi ve doların zayıflaması fiyatları yukarı iten en güçlü faktörler. Buna jeopolitik belirsizlikler, ticaret gerilimleri ve de-dolarizasyon tartışmaları da eklenince güvenli liman ihtiyacı artıyor ve talep canlı kalıyor. Nitekim 2025'in ikinci çeyreğinde altına olan talep miktar olarak sadece %3 artsa da değer bazında %45 yükselerek 132 milyar dolarla rekor kırdı. Bu durum, fiyatlamada psikolojinin ne kadar etkili olduğunu açıkça gösteriyor. Çin ve Hindistan'da ise fiziki talebin yüksek fiyatlara rağmen güçlü kalması ise altının yalnızca finansal değil, kültürel ve tasarruf amaçlı bir araç olarak da önemini koruduğunu ortaya koyuyor.
Arz tarafında tablo daha karmaşık. 2024'te toplam arz %1 artarak rekor seviyeye çıkarken, bunun kaynağı madencilik üretimindeki artış ve geri dönüşümdeki %11'lik yükseliş oldu. 2025'in ikinci çeyreğinde madencilik üretimi 909 tonla çeyrek bazında rekor kırarken, toplam arz %3 büyüdü. Ancak bu rakamların arkasında ciddi maliyet baskıları var. Küresel ölçekte “all-in sustaining cost (AISC)” 2024'te 1.456 dolar/ons ile zirveye çıktı, 2025'in ilk aylarında ise birçok üretici için 1.600 dolar/ons seviyesinde kaldı. Bu maliyet tabanı, altının aşağı yönlü fiyat hareketlerinde doğal bir destek oluşturuyor. Bir başka ifadeyle, fiyatların bu seviyelerin altına kalıcı şekilde inmesi üretimi ekonomik olmaktan çıkarır.
Arzın uzun vadeli esnekliği ise sınırlı. Yeni projelerin keşiften üretime geçiş süresi ortalama 16–18 yıl, bazı bölgelerde 20 yılı bile bulabiliyor. 2024'te altın keşif bütçelerinin %7 azalması ve büyük yeni bulguların nadirleşmesi, rezerv yenileme oranlarını baskı altında tutuyor. Bu durum, arzın kısa vadede yalnızca hurda akışıyla tepki verebildiği anlamına geliyor. Fiyatların aşırı yükselmesi halinde geri dönüşümde artış olması muhtemel. Ancak madencilik üretiminde hızlı bir artış şu an için beklenti dahilinde olmamakla birlikte mümkün gözükmüyor. ESG standartları ve izin süreçleri de üretim kapasitesinin genişlemesini yavaşlatan başka bir engel.
Önümüzdeki dönemde baz senaryoda toplam arzın %1 civarında artması bekleniyor. Bu artışın kaynağı primer üretim olacak, geri dönüşüm ise yatay seyredecek. Yukarı yönlü risk, fiyatların çok yükselmesi halinde hurda arzının hızlanması; aşağı yönlü risk ise yüksek maliyetler, izin süreçlerindeki gecikmeler ve düşük keşif performansının üretimi baskılaması. Kısacası arz tarafındaki kırılganlık, fiyatları destekleyen yapısal bir unsur olmaya devam ettiğini söyleyebiliriz.
Altın üretiminde yükselen maliyetler fiyatlara zemin oluşturuyor… Altın üretim maliyetleri bugün tarihin en yüksek seviyelerine çıkmış durumda. Küresel ölçekte en kapsamlı ölçüt kabul edilen all-in sustaining cost (AISC), 2024'ün son çeyreğinde ortalama 1.438 USD/ons ile rekor kırdı ve 2025'in ilk yarısında da birçok bölgede 1.500 USD/ons civarında kaldı. Bölgelere bakıldığında Afrika'da ortalama 1.530 USD/ons, Kuzey Amerika'da ise 1.500 USD/ons seviyeleri öne çıkıyor. Bu yükselişin arkasında enerji maliyetlerindeki (özellikle dizel ve elektrik) artış, küresel ölçekte yükselen işçilik giderleri, siyanür ve kireç gibi reaktiflerin pahalanması, fiyatlara endekslenen telif ve vergi yükleri ile sürdürülebilir sermaye harcamalarının ons başına 300 USD seviyelerine kadar çıkması bulunuyor. Ayrıca madenlerde tenörlerin düşmesi ve daha fazla kaya kütlesi işlenmesini gerektiren yüksek strip ratio da maliyet baskısını artırıyor. Tüm bu unsurlar bir araya geldiğinde, altın için ekonomik üretim maliyet bandının artık 1.450–1.600 USD/ons aralığına oturduğu ve bu seviyelerin küresel piyasalarda fiyatlar açısından güçlü bir maliyet tabanı oluşturduğu söylenebilir.
Rekor seviyelere çıkan fiyatlar, ikinci çeyrekte tüketici talebini zayıflatırken ETF girişleri piyasayı ayakta tuttuğunu gösteriyor. Ortalama fiyatın ons başına 3.280 dolar olduğu bu dönemde toplam talep bir önceki çeyreğe göre %34 azalarak 124 tona inse de yıllık bazda %110 artış kaydetti. Mücevher talebi 30 ton ile hacim olarak %7 daraldı, ancak değer olarak 3 milyar USD seviyesine yükseldi. Buna karşın altın ETF'leri güçlü bir toparlanma sergiledi. 2Ç25'te 70 ton, yılın ilk yarısında ise toplam 203 ton giriş yaşandı ve varlıklar 1.785 tona ulaştı. Fiziki tarafta da ABD'nin külçe ihracatı ilk beş ayda 268 ton ile ithalatın (169 ton) üzerinde gerçekleşti. Perakende kanadında işlem hacimleri düşük, ikinci el satışlar artarken alım ve satımın neredeyse yarı yarıya dengelendiği görülüyor. Genel olarak ikinci çeyrekte tüketici talebi zayıflasa da ETF'ler ve ihracat tarafının piyasayı desteklendiğini söyleyebiliriz. Ancak yılın geri kalanında Fed'den gelecek 1–2 faiz indirimiyle altının 3.350–3.400 dolar/ons bandında dengeli bir seyir izlemesi beklenirken, son günlerde artan güvenli liman talebi ve ETF girişlerinin yeniden hız kazanmasıyla fiyatlar bu bandı aşarak 3.500 dolar/ons seviyesinin üzerine çıktı ve tarihi zirvesini aşmış oldu. Böylece altının, jeopolitik riskler, Fed'in bağımsızlığına yönelik tartışmalar ve merkez bankalarının güçlü alımlarıyla desteklenen rallisini daha da derinleştirdiği ve küresel piyasalarda yeni bir fiyatlama eşiğine geçtiğini görüyoruz. Ayrıca bazı piyasa tahminlerine göre, 2026 yılı sonuna gelindiğinde altın fiyatlarının 4.250 dolar/ons seviyesine ulaşabileceği öngörülüyor.
De-Dollarization ve AltınınYükselişi
2025 itibarıyla Asya ve Küresel Güney'de hız kazanan de-dolarizasyon kavramı, ABD dolarının rezerv para konumunu zayıflatırken merkez bankaları ve yatırımcıların ilgisini giderek daha fazla altına yöneltiyor. BRICS ve ASEAN ülkelerinin yerel para cinsinden ticaret anlaşmalarını hayata geçirmesi ve 2022'de Rus rezervlerine el konulmasının yarattığı güvensizlik, doların siyasi risk taşıdığı algısını güçlendirmiş oldu. Bu ortamda 1Ç25'te merkez bankalarının 244 tonun üzerinde altın alması, altın ETF'lerine 30 milyar dolarlık giriş yaşanması ve altının küresel rezervlerdeki payının %20'ye yaklaşması dikkat çekiyor. Artık altın yalnızca doların değer kaybına karşı bir koruma aracı değil, aynı zamanda küresel rezerv sisteminde yeniden “yarı para” işlevi üstlenen bir güven unsuru haline geldi. Tarihsel veriler, portföylerde %5–10 oranında altın bulundurmanın kriz dönemlerinde kayıpları sınırlarken getirileri de koruduğunu ortaya koyuyor. Önümüzdeki dönemde ise bu güç kazanımının sürüp sürmeyeceği, bunun geçici bir dalga mı yoksa yeni bir parasal düzenin kalıcı bir işareti mi olacağı kritik önem taşıyacağı kanaatindeyiz.
S1'in gelecek görünümünü küresel altın dinamikleriyle birlikte değerlendirdiğimizde, önümüzdeki dönemde ürünün yönünü belirleyecek ana etkenlerin reel faizler, dolar endeksi, jeopolitik riskler ve merkez bankası alımları olacağını öngörüyoruz. S1'in TL cinsi bir enstrüman olması nedeniyle yatırımcı getirileri hem ons altın hem de USD/TRY paritesine bağlı kalıyor. Dolayısıyla küresel altın fiyatlarının yatay seyrettiği dönemlerde dahi kur oynaklığının S1 performansını belirgin şekilde etkileyebileceği kanaatindeyiz. TL'de beklenmedik değerlenmeler ons altındaki yükselişleri baskılayabilirken, maliyet tabanı (AISC) ve merkez bankası alımlarının altının dip seviyelerine güçlü destek sağlamaya devam etmesi, S1'in de yapısal olarak aşağı yönlü esnekliğini sınırlayabilir. Öte yandan 17 Eylül toplantısı ve sonrasında Fed'in beklenenden daha şahin bir duruş sergilemesi ve doların küresel ölçekte değer kazanması halinde S1'de TL bazlı düzeltmelerin hızlanabileceğini öngörüyoruz. Bununla birlikte piyasa yapıcı kotasyonları ve fiziki dönüşüm imkânı sayesinde ürünün spot altına yakın izleme trendini koruyacağını, kalıcı prim veya iskonto ihtimalinin sınırlı kalacağını düşünüyoruz.
Sonuç olarak, altının orta vadeli “sigorta varlığı” rolünü sürdürmesiyle birlikte S1'de yönün yalnızca küresel altın fiyatlarıyla değil, aynı zamanda kur patikasına bağlı olarak şekilleneceği kanaatindeyiz.
ALTINS1'i teknik açıdan değerlendirdiğimizde; son günlerde gerçekleşen alımlarla birlikte flama formasyonunun yukarı yönlü kırdığını görmekteyiz. Bu gelişmeyi olumlu karşılamakla birlikte kısa vadeli göstergelerinde pozitif bölgede seyrini sürdürmesi yukarı yönlü hareketleri desteklemektedir. Formasyonun teorik hedefinin 60 seviyeleri olduğunu düşünmekteyiz. Genel anlamda teknik görünümü beğendiğimizi belirtmek isteriz. Teknik açıdan 53,03 – 54,02 ve 55,39 seviyeleri direnç olarak takip edilebilir. Olası geri çekilmelerde ise 49,82 – 48,25 ve 47,75 seviyeleri destek tarafında izlenebilir.
Şirketlere ait hisse senetleri düşerken, ALTINS1 altın sertifikası değerlenmeye devam ediyor.
Kuveyt Türk Yatırım sertifikaların halka arzından itibaren yaşanan süreci ve sertifikalar hakkında geleceğe yönelik beklentilerini açıklayan bir raoor yayınladı.
Kuveyt Türk Yatırım Altın Fiyatlarının Küresel Görünümü
Altın, tarih boyunca yalnızca bir değer saklama aracı değil, aynı zamanda kriz dönemlerinde güvenli liman olarak öne çıkan bir varlık oldu. Son yıllarda ise merkez bankalarının güçlü alımları fiyatlamada belirleyici yeni bir unsur haline geldi. 2022'den bu yana üç yıl üst üste 1.000 tonun üzerinde alım yapılması, altının artık sadece rezerv çeşitlendirme aracı olarak değil, jeopolitik risklere karşı bir güvence olarak da görüldüğünü ortaya koyuyor. 2025'in ikinci çeyreğinde net alımların 166,5 tona ulaşması, Çin Merkez Bankası'nın dokuz aydır üst üste rezervlerini artırması ve Hindistan ile diğer Asya ülkelerinde fiziki talebin yüksek kalması bu eğilimin geçici bir dalga değil, yapısal bir dönüşüm olduğunun açık bir göstergesi.
Altının fiyatlaması, klasik arz-talep dengesinden çok küresel finansal koşullara bağlı hareket ediyor. Özellikle reel faizlerin düşmesi ve doların zayıflaması fiyatları yukarı iten en güçlü faktörler. Buna jeopolitik belirsizlikler, ticaret gerilimleri ve de-dolarizasyon tartışmaları da eklenince güvenli liman ihtiyacı artıyor ve talep canlı kalıyor. Nitekim 2025'in ikinci çeyreğinde altına olan talep miktar olarak sadece %3 artsa da değer bazında %45 yükselerek 132 milyar dolarla rekor kırdı. Bu durum, fiyatlamada psikolojinin ne kadar etkili olduğunu açıkça gösteriyor. Çin ve Hindistan'da ise fiziki talebin yüksek fiyatlara rağmen güçlü kalması ise altının yalnızca finansal değil, kültürel ve tasarruf amaçlı bir araç olarak da önemini koruduğunu ortaya koyuyor.
Arz tarafında tablo daha karmaşık. 2024'te toplam arz %1 artarak rekor seviyeye çıkarken, bunun kaynağı madencilik üretimindeki artış ve geri dönüşümdeki %11'lik yükseliş oldu. 2025'in ikinci çeyreğinde madencilik üretimi 909 tonla çeyrek bazında rekor kırarken, toplam arz %3 büyüdü. Ancak bu rakamların arkasında ciddi maliyet baskıları var. Küresel ölçekte “all-in sustaining cost (AISC)” 2024'te 1.456 dolar/ons ile zirveye çıktı, 2025'in ilk aylarında ise birçok üretici için 1.600 dolar/ons seviyesinde kaldı. Bu maliyet tabanı, altının aşağı yönlü fiyat hareketlerinde doğal bir destek oluşturuyor. Bir başka ifadeyle, fiyatların bu seviyelerin altına kalıcı şekilde inmesi üretimi ekonomik olmaktan çıkarır.
Arzın uzun vadeli esnekliği ise sınırlı. Yeni projelerin keşiften üretime geçiş süresi ortalama 16–18 yıl, bazı bölgelerde 20 yılı bile bulabiliyor. 2024'te altın keşif bütçelerinin %7 azalması ve büyük yeni bulguların nadirleşmesi, rezerv yenileme oranlarını baskı altında tutuyor. Bu durum, arzın kısa vadede yalnızca hurda akışıyla tepki verebildiği anlamına geliyor. Fiyatların aşırı yükselmesi halinde geri dönüşümde artış olması muhtemel. Ancak madencilik üretiminde hızlı bir artış şu an için beklenti dahilinde olmamakla birlikte mümkün gözükmüyor. ESG standartları ve izin süreçleri de üretim kapasitesinin genişlemesini yavaşlatan başka bir engel.
Önümüzdeki dönemde baz senaryoda toplam arzın %1 civarında artması bekleniyor. Bu artışın kaynağı primer üretim olacak, geri dönüşüm ise yatay seyredecek. Yukarı yönlü risk, fiyatların çok yükselmesi halinde hurda arzının hızlanması; aşağı yönlü risk ise yüksek maliyetler, izin süreçlerindeki gecikmeler ve düşük keşif performansının üretimi baskılaması. Kısacası arz tarafındaki kırılganlık, fiyatları destekleyen yapısal bir unsur olmaya devam ettiğini söyleyebiliriz.
Altın üretiminde yükselen maliyetler fiyatlara zemin oluşturuyor… Altın üretim maliyetleri bugün tarihin en yüksek seviyelerine çıkmış durumda. Küresel ölçekte en kapsamlı ölçüt kabul edilen all-in sustaining cost (AISC), 2024'ün son çeyreğinde ortalama 1.438 USD/ons ile rekor kırdı ve 2025'in ilk yarısında da birçok bölgede 1.500 USD/ons civarında kaldı. Bölgelere bakıldığında Afrika'da ortalama 1.530 USD/ons, Kuzey Amerika'da ise 1.500 USD/ons seviyeleri öne çıkıyor. Bu yükselişin arkasında enerji maliyetlerindeki (özellikle dizel ve elektrik) artış, küresel ölçekte yükselen işçilik giderleri, siyanür ve kireç gibi reaktiflerin pahalanması, fiyatlara endekslenen telif ve vergi yükleri ile sürdürülebilir sermaye harcamalarının ons başına 300 USD seviyelerine kadar çıkması bulunuyor. Ayrıca madenlerde tenörlerin düşmesi ve daha fazla kaya kütlesi işlenmesini gerektiren yüksek strip ratio da maliyet baskısını artırıyor. Tüm bu unsurlar bir araya geldiğinde, altın için ekonomik üretim maliyet bandının artık 1.450–1.600 USD/ons aralığına oturduğu ve bu seviyelerin küresel piyasalarda fiyatlar açısından güçlü bir maliyet tabanı oluşturduğu söylenebilir.
2Ç25 itibariyle ABD'de altın talebi…
Rekor seviyelere çıkan fiyatlar, ikinci çeyrekte tüketici talebini zayıflatırken ETF girişleri piyasayı ayakta tuttuğunu gösteriyor. Ortalama fiyatın ons başına 3.280 dolar olduğu bu dönemde toplam talep bir önceki çeyreğe göre %34 azalarak 124 tona inse de yıllık bazda %110 artış kaydetti. Mücevher talebi 30 ton ile hacim olarak %7 daraldı, ancak değer olarak 3 milyar USD seviyesine yükseldi. Buna karşın altın ETF'leri güçlü bir toparlanma sergiledi. 2Ç25'te 70 ton, yılın ilk yarısında ise toplam 203 ton giriş yaşandı ve varlıklar 1.785 tona ulaştı. Fiziki tarafta da ABD'nin külçe ihracatı ilk beş ayda 268 ton ile ithalatın (169 ton) üzerinde gerçekleşti. Perakende kanadında işlem hacimleri düşük, ikinci el satışlar artarken alım ve satımın neredeyse yarı yarıya dengelendiği görülüyor. Genel olarak ikinci çeyrekte tüketici talebi zayıflasa da ETF'ler ve ihracat tarafının piyasayı desteklendiğini söyleyebiliriz. Ancak yılın geri kalanında Fed'den gelecek 1–2 faiz indirimiyle altının 3.350–3.400 dolar/ons bandında dengeli bir seyir izlemesi beklenirken, son günlerde artan güvenli liman talebi ve ETF girişlerinin yeniden hız kazanmasıyla fiyatlar bu bandı aşarak 3.500 dolar/ons seviyesinin üzerine çıktı ve tarihi zirvesini aşmış oldu. Böylece altının, jeopolitik riskler, Fed'in bağımsızlığına yönelik tartışmalar ve merkez bankalarının güçlü alımlarıyla desteklenen rallisini daha da derinleştirdiği ve küresel piyasalarda yeni bir fiyatlama eşiğine geçtiğini görüyoruz. Ayrıca bazı piyasa tahminlerine göre, 2026 yılı sonuna gelindiğinde altın fiyatlarının 4.250 dolar/ons seviyesine ulaşabileceği öngörülüyor.
1995- 2025 Arası Altın Madenciliğinde Ortalama Maliyetler (USD/Ons)
De-Dollarization ve AltınınYükselişi
2025 itibarıyla Asya ve Küresel Güney'de hız kazanan de-dolarizasyon kavramı, ABD dolarının rezerv para konumunu zayıflatırken merkez bankaları ve yatırımcıların ilgisini giderek daha fazla altına yöneltiyor. BRICS ve ASEAN ülkelerinin yerel para cinsinden ticaret anlaşmalarını hayata geçirmesi ve 2022'de Rus rezervlerine el konulmasının yarattığı güvensizlik, doların siyasi risk taşıdığı algısını güçlendirmiş oldu. Bu ortamda 1Ç25'te merkez bankalarının 244 tonun üzerinde altın alması, altın ETF'lerine 30 milyar dolarlık giriş yaşanması ve altının küresel rezervlerdeki payının %20'ye yaklaşması dikkat çekiyor. Artık altın yalnızca doların değer kaybına karşı bir koruma aracı değil, aynı zamanda küresel rezerv sisteminde yeniden “yarı para” işlevi üstlenen bir güven unsuru haline geldi. Tarihsel veriler, portföylerde %5–10 oranında altın bulundurmanın kriz dönemlerinde kayıpları sınırlarken getirileri de koruduğunu ortaya koyuyor. Önümüzdeki dönemde ise bu güç kazanımının sürüp sürmeyeceği, bunun geçici bir dalga mı yoksa yeni bir parasal düzenin kalıcı bir işareti mi olacağı kritik önem taşıyacağı kanaatindeyiz.
2Y25'te Altın Fiyatları İçin Sınırlı Hareket Bekleniyor
Altın Sertifikası (ALTINS1) beklentilerimiz
S1'in gelecek görünümünü küresel altın dinamikleriyle birlikte değerlendirdiğimizde, önümüzdeki dönemde ürünün yönünü belirleyecek ana etkenlerin reel faizler, dolar endeksi, jeopolitik riskler ve merkez bankası alımları olacağını öngörüyoruz. S1'in TL cinsi bir enstrüman olması nedeniyle yatırımcı getirileri hem ons altın hem de USD/TRY paritesine bağlı kalıyor. Dolayısıyla küresel altın fiyatlarının yatay seyrettiği dönemlerde dahi kur oynaklığının S1 performansını belirgin şekilde etkileyebileceği kanaatindeyiz. TL'de beklenmedik değerlenmeler ons altındaki yükselişleri baskılayabilirken, maliyet tabanı (AISC) ve merkez bankası alımlarının altının dip seviyelerine güçlü destek sağlamaya devam etmesi, S1'in de yapısal olarak aşağı yönlü esnekliğini sınırlayabilir. Öte yandan 17 Eylül toplantısı ve sonrasında Fed'in beklenenden daha şahin bir duruş sergilemesi ve doların küresel ölçekte değer kazanması halinde S1'de TL bazlı düzeltmelerin hızlanabileceğini öngörüyoruz. Bununla birlikte piyasa yapıcı kotasyonları ve fiziki dönüşüm imkânı sayesinde ürünün spot altına yakın izleme trendini koruyacağını, kalıcı prim veya iskonto ihtimalinin sınırlı kalacağını düşünüyoruz.
Sonuç olarak, altının orta vadeli “sigorta varlığı” rolünü sürdürmesiyle birlikte S1'de yönün yalnızca küresel altın fiyatlarıyla değil, aynı zamanda kur patikasına bağlı olarak şekilleneceği kanaatindeyiz.
ALTINS1 günlük grafik:
ALTINS1'i teknik açıdan değerlendirdiğimizde; son günlerde gerçekleşen alımlarla birlikte flama formasyonunun yukarı yönlü kırdığını görmekteyiz. Bu gelişmeyi olumlu karşılamakla birlikte kısa vadeli göstergelerinde pozitif bölgede seyrini sürdürmesi yukarı yönlü hareketleri desteklemektedir. Formasyonun teorik hedefinin 60 seviyeleri olduğunu düşünmekteyiz. Genel anlamda teknik görünümü beğendiğimizi belirtmek isteriz. Teknik açıdan 53,03 – 54,02 ve 55,39 seviyeleri direnç olarak takip edilebilir. Olası geri çekilmelerde ise 49,82 – 48,25 ve 47,75 seviyeleri destek tarafında izlenebilir.