İSO Başkanı Bahçıvan: “Kovid-19 sürecinde devletin kazanmakta olduğu yeni rolünü düşünmeliyiz”
İSTANBUL (AA) – İstanbul Sanayi Odası (İSO) Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, salgın sürecinin devletlere, eşitsizliklere ve ekonomik güvensizliklere cevap vermede geçmişe göre daha büyük bir rol tasarladığını belirterek, “Bu süreçte, devletin kazanmakta olduğu yeni rolünü düşünmeliyiz. Her yerde tedarik zincirlerini ülkeye geri getirme, yabancı arza bağlılığı azaltma ve yerli üretim ile finansı destekleme konuşuluyor.” dedi.
İSO’dan yapılan açıklamaya göre, İSO Meclisi’nin mayıs ayı olağan toplantısı “Pandemiden Çıkış Stratejisi ve Yeni Normalde Sanayimiz” ana gündemi ile online olarak gerçekleştirildi.
Açıklamada görüşlerine yer verilen İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, salgın sürecinin devletlere, eşitsizliklere ve ekonomik güvensizliklere cevap vermede öncelik tanımaya başladığını ve geçmişe kıyasla daha büyük bir rol tasarladığını ifade etti.
ABD ile Çin arasında Kovid-19 nedeniyle arka plana çekilen ticaret ve teknoloji savaşında yeniden ısınma sinyalleri olduğunu aktaran Bahçıvan, “Bu da hem salgın sonrası yeni normali hem de genel olarak küreselleşmenin geleceğini tayin edecek unsurlardan biri olmaya devam edecek. Bu süreçte, devletin kazanmakta olduğu yeni rolünü de düşünmeliyiz.” değerlendirmesinde bulundu.
– “Dünya ekonomisi sürdürülebilir olmayan bir yoldaydı”
Bahçıvan, neoliberal piyasa tutuculuğun, piyasanın her şeyi güzelleştireceği konusundaki mutabakatın bir süredir geri çekildiğini belirterek, şunları kaydetti:
“Devlete; eşitsizliklere ve ekonomik güvensizliklere cevap vermede daha büyük bir rol tasarlamak, yaşanan bu dönemde iktisatçılar ve politika yapıcılar için giderek bir öncelik haline geliyor. Diğer yandan, piyasa tutuculuğundan uzaklaşma; yeşil ekonomiye odaklı, iyi çalışma yerlerine sahip, orta sınıfı yeniden inşa eden kapsayıcı bir yaklaşım da alabilir.
Tarihin gösterdiği gibi devletin geri dönüşü, ulus devletlerin önceliğiyle birlikte gelir. İşte bu sebeple; her yerde tedarik zincirlerini ülkeye geri getirme, yabancı arza bağlılığı azaltma ve yerli üretim ile finansı destekleme konuşuluyor.”
Gelişmekte olan ülkelerin artık yeni büyüme modellerine güvenmek zorunda olacağını vurgulayan Bahçıvan, “Dünya ekonomisi ölçek olarak zaten kırılgan ve sürdürülebilir olmayan bir yoldaydı, Kovid-19, karşılaştığımız zorlukları ve vermemiz gereken kararları belirginleştiriyor. Özetle; dünya ekonomisinin kaderi virüsün ne yaptığıyla değil, nasıl cevap vermeyi seçtiğimizle alakalı şeklindeki yorumlar dikkat çekiyor.” ifadelerini kullandı.
– “Teknoloji ve Ar-Ge ortaklıklarını daha çok kullanmalıyız”
Bahçıvan, yeni normali Türk sanayisi için fırsata çevirmek amacıyla “Kovid-19 Sonrası Sektörel Riskler, Fırsatlar ve Yol Haritaları” projesi üzerinde çalıştıklarını da aktararak, “Orta vadede, tedarik zincirlerindeki değişimden alınacak potansiyel ihracat payına odaklanmalı; bir yandan rakiplerin politikalarını gözetirken diğer yandan kendi sanayimizin hazırlıklı hale gelmesini sağlamalıyız. Özellikle Avrupa pazarında tedarik zincirlerinin yenilenme sürecini gözeterek, ikili iş birliklerini, yabancı sermaye yatırımlarını, teknoloji ve Ar-Ge ortaklıklarını daha çok kullanmalıyız.” değerlendirmesinde bulundu.
Uzun vadede ise, yeni normalin çerçevesinin çizilmesi ve sanayi sektörüne etkilerinin netleştirilmesi gerektiğini belirten Bahçıvan, şu ifadeleri kullandı:
“Değişecek olan küresel talep eğrisini, yeni tüketim eğilimlerini, Türkiye ve dünyanın ihtiyaç duyacağı mal ve hizmet önceliklerini belirleyerek, buna uygun finans, teknoloji, diplomasi destekleri oluşturmalıyız. Yaşamakta olduğumuz kriz, derinliği ve içerdiği yapısal kırılmalarla sanayimizin yeni beceriler kazanmasını da zorunlu kılıyor. Değişimin ne yönde olacağını öngörmeye çalışarak buna uygun üretim, paylaşım, eğitim, istihdam politikaları inşa etmeliyiz. Yeni normalde dijital dönüşüm, yüksek kalite ve nitelikli iş gücü istihdamı, sanayide birbirlerini tamamlayan üç öncelik alanı olacak.
Salgın, biyolojik boyutuyla yönetilebilir hale gelse dahi, ekonomideki etkileri çok daha uzun sürecek. Türkiye’nin sanayisi bütün zorluklara rağmen üretiyor ve ülkeyi ayakta tutuyor. Üretimin; ihracatın, günlük yaşamın ve istihdamın sigortası olduğunu en net şekilde görmekteyiz. İşte herkes hep birlikte tanık oluyor, sanayi dünya genelinde bir ülke için, bir toplum için değerini bir kere daha ortaya koydu.”