AB Liderler Zirvesinde ağırlıklı gündem Doğu Akdeniz ve Belarus olacak
BRÜKSEL (AA) – Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin liderleri, başta Doğu Akdeniz’deki durum ve Türkiye ile ilişkiler ile Belarus konusu olmak üzere çeşitli gündem maddelerini ele almak için Brüksel’de bir araya gelecek.
AB Konseyinin 1-2 Ekim’deki toplantısında ağırlıklı olarak dış ilişkiler tartışılacak. Gündemin ana maddesini oluşturan Doğu Akdeniz ve Türkiye ile ilişkilerin yanı sıra Çin, Belarus ve Rus muhalif Aleksey Navalnıy’ın zehirlenmesi ile Dağlık Karabağ da AB liderlerinin konuşacağı dosyalar arasında yer alıyor.
AB liderleri, Doğu Akdeniz ve Belarus’u konuşmak üzere son olarak 19 Ağustos’ta video konferans yöntemiyle toplantı yaptı. Bu toplantıda Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum yönetimi, AB’den dayanışma göstermesini ve Türkiye’ye yönelik kısıtlayıcı tedbirler uygulanmasını istedi. Zirve sonunda AB’nin bu iki ülkeyle tam dayanışma içinde olduğu vurgulansa da kısıtlayıcı tedbir kararı çıkmadı. AB, Belarus yönetimine 9 Ağustos’ta yapılan cumhurbaşkanlığı seçimine “hile karıştırdığı” gerekçesiyle yaptırım uygulanacağını açıkladı.
İlerleyen süreçte Fransa ve Avusturya’nın da desteğiyle Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesiminin ısrarına rağmen, başta AB dönem başkanı Almanya olmak üzere İtalya, İspanya, Malta gibi ülkeler daha sağduyulu bir yaklaşım sergileyerek Doğu Akdeniz’de gerginliğin düşürülmesi için Türkiye ile diyalog kurulmasının önemini vurgulayan açıklamalar yaptı.
Bir yandan da eylül başında Türkiye ile Yunanistan arasında NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in girişimiyle istenmeyen olayları veya kazaları önlemeyi hedefleyen çatışmayı önleme veya “ayrıştırma usülleri” olarak adlandırılan bir mekanizma kurulması için askeri teknik görüşmeler başladı. NATO, görüşmelerin askeri heyetler arasında teknik düzeyde yapıldığını, siyasi niteliği bulunmadığını ve Almanya’nın Türkiye ile Yunanistan arasında istikşafi görüşmelerin başlaması için yürüttüğü diplomatik çabaları tamamlayıcı nitelikte olduğunu özellikle vurguladı.
Oruç Reis sismik araştırma gemisinin eylül ortasında Antalya limanına dönmesinden sonra gerginlik yatışmaya başladı. Ancak Yavuz sondaj gemisinin Akdeniz’de çalışmalarını sürdürmesine Kıbrıs Rum kesimi itirazını sürdürdü.
Rumların veto tehdidi
Bu ortamda 21 Eylül’de yapılan AB Dış İlişkiler Konseyi toplantısına da Kıbrıslı Rumların “veto tehdidi” damgasını vurdu. Rum yönetimi, Belarus’a uygulanacağı açıklanan yaptırımları, “Türkiye’ye de tedbir uygulanmazsa” veto edeceği tehdidinde bulundu.
Türkiye ile diyalog çağrılarının öne çıktığı, gerginliğin düşmeye başladığı bir süreçte AB’nin en küçük üyelerinden birinin karar mekanizmasını tıkaması birçok AB ülkesinin tepkisine yol açtı. Nitekim AB dışişleri bakanlarının toplantısının sonunda Doğu Akdeniz’deki durum ve Türkiye ile ilişkilerin görüşülmesinin, liderleri bir araya getiren AB Konseyi toplantısına kaldığı açıklandı.
Yarın başlayacak ve iki gün sürecek AB Konseyi toplantısından, diğer adıyla AB Liderler Zirvesinden Türkiye’ye yönelik bir tedbir kararı çıkması beklenmiyor. Kıbrıslı Rumların Belarus yaptırımlarını veto tehdidinin nasıl aşılacağı merak ediliyor.
AB’de rasyonel tavır ağır basıyor
Son haftalarda AB ülkelerinin çoğundan ve AB yönetiminden gelen Türkiye ile diyalog kurulmasının önemini vurgulayan açıklamalar dikkati çekiyor. Doğu Akdeniz’deki gerginlikte Fransa, Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesiminin Türkiye’ye yönelik sığ tutumuna karşı, AB içinde ilişkilerin “çok boyutluluğunu” dikkate alan rasyonel ve diyaloğu öne çıkaran tavrın ağır bastığı görülüyor. İlişkilere rasyonel açıdan bakan birçok Avrupalı diplomat, “daha geniş bir jeopolitik perspektif” yaklaşımını savunuyor.
Bunun nedeni ise Türkiye ile AB arasında göç, ticaret, enerji, güvenlik gibi pek çok konuda iş birliği bulunması. Bütün bunların yanında Türkiye AB katılım süreci içindeki bir ülke. Bazı Avrupalı diplomatlar ayrıca Türkiye’ye yönelik dışlayıcı tavrın Rusya’ya yarayacağı düşüncesini dile getiriyor.
Sonuç olarak olaylara rasyonel açıdan bakan Avrupalı liderler, küresel ve bölgesel olarak Türkiye, Rusya ve Çin’in son yıllardaki yükselişini göz önünde bulundurarak ilişkileri yönlendirme yolunu seçmiş görünüyor.
AB diplomasisinin başındaki Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in 15 Eylül’deki Avrupa Parlamentosu Genel Kurulunda “Avrupa, imparatorlukların geri döndüğünü söyleyebileceğimiz bir durumla karşı karşıya. Eski imparatorluklar geri geliyor. En azından üç tanesi. Geçmişin büyük imparatorlukları Rusya, Çin ve Türkiye diyebiliriz. Bunlar yakınımızda ve küresel olarak bizim için yeni bir ortam sunan bir yaklaşımla geri geliyorlar. Türkiye çevremizi değiştiren bu yeni unsurlardan biri.” diyerek bu gerçeği Avrupalılara anlatmaya çalıştı.
Çin, Navalnıy ve ekonomi
AB liderlerinin yarınki gündeminde sadece Doğu Akdeniz değil, başta Belarus olmak üzere birçok konu bulunuyor.
AB, Belarus’ta 9 Ağustos’ta yapılan ve Aleksandr Lukaşenko’nun kazandığı açıklanan cumhurbaşkanlığı seçimine hile karıştırıldığını, bu nedenle sonucu tanımadığını açıkladı. Ancak seçimden kısa süre sonra Belarus yönetimine yaptırım kararı alınmasına rağmen Kıbrıslı Rumların vetosu nedeniyle yaptırımlar hayata geçirilemedi. AB zirvesinde Belarus’a yaptırımların nasıl mümkün kılınacağı konusunun tartışılması bekleniyor.
Bir başka konu da Çin-AB ilişkileri. Son olarak 14 Eylül’de video konferans yöntemiyle yapılan AB-Çin Zirvesine Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in yanı sıra AB Konseyi Başkanı Charles Michel, AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve AB dönem başkanı Almanya’nın Başbakanı Angele Merkel katılmıştı.
AB ülkelerinin liderleri, bu zirvenin ardından Çin ile AB arasındaki özellikle ekonomik ve ticari konuları değerlendirecek.
Rus muhalif Aleksey Navalnıy’ın Rusya’da zehirlenmesi, ardından Almanya’daki tedavisi sonrası gelişmeler de AB liderlerinin masasında olacak. Almanya’nın Navalnıy’a zehirli bir madde verildiğini tespit ettiklerini açıklamasının ardından AB yönetimi Rusya’dan uluslararası şeffaf bir soruşturma yürütmesini talep etmişti.
Zirvenin diğer konularını ise Kovid-19 salgını sonrası ekonomi, tek pazarın güçlendirilmesi, daha iddialı bir sanayi politikası geliştirilmesi ve dijital dönüşümün hızlandırılması oluşturacak.