Herkes iktisatçı, herkes yatırım uzmanı olsa, hayat bayram olsa
Değerli Para Ajansı okurları,
Biliyorum, hepiniz elinizdeki kıt kaynakları nassı olup da harika bir biçimde değerlendiririm derdinde adeta birer iktisatçısınız. Ben de elimde kıt da olsa kaynak var diye şükreden yazarınız olarak bugün yine sizlere nasıl olup da o kıt kaynaklarınızla maksimum fayda sağlayacağınızı düşündürmeye çalışmalıyım. Ama bahçedeki domatesleri filan da sulamam lazım. Çünkü üretim olmayınca o kıt kaynak da yok.
İktisat “farzedelim” diye başlar. “Let’s assume that…” Farzedelim elimizde bilmem ne kadar vişne varsa, onlardan likör mü reçel mi vişne suyu mu sirke mi yapıp satarsak maksimum fayda sağlarız diye piyasanın ihtiyacına bakıp ona göre tavır almanın bilimidir. Evde yemek pişirdiğim zamanlarda içimde bir iktisatçı istihdam ettiğimi ama bunun umutsuz ve kendine yeten, girişimcilikten uzak biri olduğunu anlıyorum. Çünkü içimdeki iktisatçı kıt kaynakla iyi yemekler çıkarıyor ama vişne bolsa konu komşuya dağıtıyor. Canım benim. Çok tatlı bi fakir J
Size içinizdeki iktisatçıyı duymanız için bir fıkra anlatmak isterim :
Bir fizikçi, bir kimyager ve bir iktisatçı ıssız bir adaya düşmüşler. Yanlarında da kıyıya vuran bir sandık konserve var. Birinci gün fizikçi bir konserve alıp bir ağaca çıkmış:
-Şimdi bu yükseklikten konserveyi şu kadar hızla aşağı bırakırsam iç basıncın etkisiyle açılacak ama içindekiler dökülmeyecek.
der. Nitekim dediği olur ve konserve açılır. Bir güzel yerler. İkinci gün kimyager bir sürü bitki yaprağı toplar, özsuları karıştırır, alengirli bir şeyler yapar. Sonra:
-Bu karışım kapağın kenarlarını eritecek ama yiyeceğe zarar vermeyecek
Der ve dediği gibi olur. Konserveyi açar ve yerler. Üçüncü gün sıra iktisatçıya gelir. Eline konserveyi alır ve :
-Farzedelim ki elimizde bir konserve açacağı var.
Der.
Fıkra bitti. Kadın okurlarım eminim ki içlerindeki iktisatçıdan ziyade evdeki eşlerini duyar gibi oldular. Bana nasıl balık tutacağımı anlatan ama balık tutmayan insanlardan sıtkımsıyrıldığı için ara azarlardan payına düşeni alsın alacak olanlar. Yapabilen yapar, yapamayan öğretir. En büyük örneği iktisat profesörleridir. Abi madem muhteşem iktisat biliyorsun niye o kıt maaşınla “toplumun ihtiyacı olanı fark edip maksimum fayda sağlayacak yatırımı” yapmıyorsun di mi?
Çünkü ona yetiyor. İşte anahtar kelimemiz: Yetiyor. Yaptığı işi sevip de kazancıyla yetinen insanlar var. Bu bahsi geçen profesör değildir belki sen de değilsindir, benimdir. Bir şekilde elindeki kıt kaynağı bollaştırmış girişimcilerden de beklentimiz kendine yetenden fazlasını “toplumun faydasına” kullanması. Çünkü biliyorsunuz, hepimiz ölüceeez!
Evet, ruhunuzda bir şeyleri gıdıkladığımı umduğum bir yazının sonuna gelirken Ursula L.Guin’in Mülksüzler kitabından bir alıntıyla bitirmek isterim: “Temel ekonomi metnini okumaya çalıştı; dayanıklılığını sıkmıştı, uzun ve aptalca bir rüyayı tekrar tekrar anlatan birini dinlemek gibiydi.”