Manipülasyona uyanmak…
Sevgili para ajansı okurları,
Az önce ev halkını öğlen yemeğinde dolma değil de taze fasulye yemeleri konusunda manipüle edip, nihayetinde taze fasulyeyi neredeyse kendi iradeleriyle istemişler ve her türlü sonucuna katlanacak bir ruh haline getirdikten sonra aklıma siz geldiniz. Spekülasyonla manipülasyon arasındaki farkı bilmeyen ekonomi okuru mu olurmuş dedim. Yıllarca duygusal manipülasyona maruz kalan ve bu sayede bunun doktorasını yapacak uygulama yeterliliğine de sahip biri olarak “yapmama iradesini” kullanmayı önemsiyor ama arada spekülasyondan da medet umduğum için kendimi onaylamak adına bunun, içinde kaybetmeyi de barındıran bir risk yönetimi olduğunu kendime hatırlatmaktan geri durmuyorum.
Sizin de girişte az biraz anladığınız üzere manipülasyon/algı yönetimi kar elde etmek amacıyla kaynağından çıkan bilgiyi kendi faydasına olacak şekilde değiştirerek sunmaya denir. Yayılan bilgi uydurmadır. Bilgiyi yayan risk almaz. Yalan/ çarpıtılmış bilgi yayıldıktan sonra manipülatör kollarını bağlayarak bekler, ellerini de ovuşturabilir yani kendi bilir. Şeytan’ın Adem’i ciddi şekilde manipüle ettiği anlatıda Adem cennetten kovulur. Hiç aklında olmamasına rağmen o elmayı neden koparması gerektiği konusunda ikna olmuştur. Şeytanın argümanı arzu ve kaygıyı tetikleyen cinstendir. Yani manipüle edilen kişi ya kaygısından yakalanır ya da arzusundan. Hatta kimi zaman her ikisinden. Pandemi süresince maya ve un üreten bir şirketim olsa haklı bir hayatta kalma kaygısını bir milyonla çarpar, ev ekmeği üretimini her erkek ve kadın için yeterlilik kriteri haline getiren bir yaşama halini körüklerdim. Gerçek ihtiyaçla, ihtiyaç olduğu düşündürülen şeyler arasındaki farkı görünmez kılmak da algı yöneticisinin becerisi.
Size biraz bunun piri kabul edilen birinden bahsetmek istiyorum: Edward Bernays. Çünkü Bernays, amcası Freud’un fikirlerini alıp, kitlelerin manipülasyonu için kullanan ve aynı zamanda Amerikan şirketlerine seri üretim mallarını, insanların bilinçdışı arzularıyla ilişkilendirerek, ihtiyaçları olmayan şeyleri istemeleri için insanları nasıl ikna edeceklerini gösteren kişi. Bernays, savaş sonrası Amerikan toplumunun düşünme ve hissetme biçimlerini değiştirmek ve yönlendirmek için çeşitli yollar bulmayı kafasına koymuş ve Broadway civarlarında küçük bir büroda Halkla İlişkiler Konseyi’ni kurmuş. Geçenlerde bir podcast dinlerken, müşterisi olan domuz pastırması üreticisinin satış rakamlarını arttırmak amacıyla onun yaptığı akıllara zarar algı yönetiminden yeni haberdar oldum. Yüzlerce anket sorusu hazırlayarak toplumun güvenilir kesimlerine yönelterek protein tüketiminin ne kadar önemli olduğunu ölçmüş, doğal olarak “önemlidir” yanıtını aldıktan sonra kahvaltıda protein tüketimi önemli midir sorusunu sormuş. Yanıt yine “önemlidir” olunca bu anketin sonuçlarını sanki tüm tıp dünyası “kahvaltıda protein tüketimi önemlidir, kahvaltı günün en önemli öğünüdür” demiş algısını yaratıp bacon ve yumurtayı Amerikan kahvaltısının vazgeçilmez bir parçası olarak lanse etmiş arkadaş. Vöh! Sonrası da kıyamet. Bernays, ürünleri dergi yazıları ve reklamlarla, film yıldızları üzerinden tanıtarak kadınları büyüleyip aynı zamanda filmlerin içinde ürün tanıtımını başlatmış. Süpermarketlerin içinde moda gösterileri düzenleyip, temsil ettiği firmaların kıyafet ve mücevherlerini, filmlerin galasında yıldızların üzerine giydirmiş. Tamam bu kısmı “reklam” masumluğunda ama misal bazı ürünlerin insan psikolojisine iyi geldiğini kanıtlamak için psikologlara raporlar yazdırıp sunması direkt manipülasyon. Bunu öyle büyük ölçekte yapıyor ki, sonrasında CIA ile çalışıp başarılı bir algı operasyonuyla Guatamala’da hükümet deviriyor.
Peki manipülasyondan korunmak mümkün mü? Öncelikle şunu kabul etmemiz gerekir. İnsanoğlu aldanır. Asıl tehlikeli olan bu aldanış halinde kalmayı sürekli Hale getirmek, aldanışı rasyonalize etmektir. Duyduğumuz bilgileri kritik etmemiz hayati önem arz ediyor. Eleştiri kelimesinin İngilizcesi “critic” tir. Bu kavram, anlayarak anlamı yargılamak manasına gelen “kriticos” kelimesinden gelmektedir. Kriter kelimesi ise, “anlamlılık standartları” demektir. Kendi anlamlılık standartlarımıza göre “ben bunu neden alıyorum, ihtiyacım var mı, almazsam sonuçları ne olur, alırsam kaybım olur mu, gördüğüm bilginin kanıtları var mı ve çeşitli mi, çok sayıda ve zayıf kanıt mı sunulmuş…vb” soruları sormamız ve “gaza gelmememiz” büyük önem taşıyor. Hadi Arapça’dan girelim, eleştirinin Arapçası “tenkid” dir. Tenkid, kelimesi nakd kökünden gelir ve sahte parayla gerçeğini bir birinden ayırmak gibi bir anlama sahiptir.
Buncalık laf kalabalığı kafanızı çorbaya çevirdiyse çok sevindim. Çorba iyidir. Akşama da çorba mı pişirsem?