Sinema sanatçısı Arıkan: Yeşilçam'da oyunculuğu sanat için yaptım. Paraya tamah etmedim
MERSİN(AA) – Kemal Sunal’ın “Tosun Paşa” ve “Kibar Feyzo”, Cüneyt Arkın’ın “Gırgır Ali” ve “İstasyon”, Ferdi Tayfur’un “Çeşme” ve “Ben de özledim”in de aralarında bulunduğu yaklaşık 120 filmde rol alan Yeşilçam’ın önemli karakter oyuncularından 73 yaşındaki Cevdet Arıkan, “Yeşilçam’da oyunculuğu sanat için yaptım. Hiçbir zaman paraya tamah etmedim.” dedi.
Mersin’in Tarsus ilçesinde yaşayan Arıkan, AA muhabirine, hayatını, Yeşilçam serüvenini ve o günlere özlemini anlattı.
“Yeşilçam’a girmeden önce sporcu geçmişiniz var. Bize bunu anlatır mısınız?”
“7 yaşında ellerimin üzerine yürümeye başladım. Sonra salto perende atmayı öğrendim. Futbol oynadım, güreş yaptım, askerde de güreşçiydim. Atletizimle uğraştım. Aletli ve aletsiz jimnastik yaptım. Sonra hiçbiri beni tatmin etti. Nasıl oldu bilmiyorum vücut geliştirmeye merak saldım. Vücudumu geliştirmeye başladım. Askerde de spora devam ettim. Paraşütçü komandoydum. Askerde Bora Uçar adında bir arkadaşım vardı. O da vücut çalışıyor, teşvik etti. ‘Senin vücudun müsait, boyun, posun, fiziğin de iyi.’ dedi vücutçu oldum. Sonra bayağı vücudumu geliştirdim. Adana Vücut Şampiyonası’nda birinci oldum. Yıllar sonra mahallenin genç kadınları, ablalarımız, ağabeylerimiz ‘Yakışıklı adamsın bak boyun, posun, vücudun ne güzel, üçgen vücutlusun, pazuların var. Sen niye artist olmuyorsun?’ diyordu. Ben sporu artist olmak için değil spor için yapıyorum. Bakıyorsun bende bir şey var o teşvikle sinemaya da merak sardım.”
“Yeşilçam serüveniniz nasıl başladı? Filmlerde hemen rol aldınız mı?”
“Yeşilçam serüvenim ilk fotoroman oyunculuğuyla başladı. 22 yaşındayken vücut şampiyonu oldum. Sonra işte o çağlarda fotoroman oyunculuğuna merak sardım. Hürriyet’in ilavesi Kelebek’te fotoroman oynadım. Saklambaç’ta, sonra Havadis’in bir eki vardı onda, Tercüman’ın İnci’si vardı onda yani bütün eklerde fotoroman oyunculuğuna başladım. Yine o dönem reklam fotomodelliği de yapıyorum. İstanbul’da 22 reklamda oynadım. Reklam hem basında hem sinemalarda hem de TRT’de televizyonda gösteriliyor. Reklam, fotoroman, fizik, merak hepsi bir araya geldi, Yeşilçam kapısı açıldı. Yeşilçam’a küçük rollerle başladım. Benim gibi o dönem sinemayı bilmeyen, içine girmeyen, sinemaya adım atarım Cüneyt Arkın, Tarık Akan ya da Kadir İnanır oldum zannediyor. Öyle değilmiş. Sinemada küçük küçük roller aldım. Elimden kimse tutmadı. Mücadele ettim. Yönetmenler, yapımcılar, dostlar, arkadaşlar, oyuncu ağabeylerimiz sevdi, bağrına bastı. Ayhan Işık, Cüneyt Arkın olsun öğrettiler, destek oldular. Bilmediğimizi öğrettiler, ışıktan nasıl faydalanacağımı, kameraya nasıl poz verirsin, neresinde durursan ne yaparsın bunu öğrettiler. Sonra biz de öğrendik. Başarabildiğimizi yaptık. Öyle devam ettik. Sonunda bir Seferoğullarının Suphi’si diye bir adam olduk kaldı.”
“Yeşilçam’da oynadığınızda sizin için özel ve unutulmaz olan filminiz var mıydı?”
“Onu her sanatçıya soruyorlar. Her sanatçı da yarım saat düşünüyor. ‘Hangi filmi söylesem?’ diye çünkü hiçbirisini söyleyemez. Benim için hepsi özel. O günkü ortam ne ise o güne özeldi. Tosun Paşa bambaşka bir alemdi. Kadro olarak kalabalıktı. Şener, Kemal, Adile abla, Ayşen Gruda, var var, yok yok yani. Güzel maceralı, kahkahalı bir filmdi. Allah rahmet eylesin çoğu aramızdan ayrıldı. Bir çölde çekiyorsun, Çatalca’nın ilerisinde Karadeniz sahiline yakın bir yerde. Geliyorsun Yeniköy’de Sait Halim Paşa Yalısı’nda çekiyorsun. Bir bakıyorsun başka yerdesin, hem geziyorsun hem oynuyorsun hem ortam değişiyor hem filmin havası da değişiyor. Film bittikten sonra daha başka oluyor. Onun anısı başka. Meraklı Köfteci daha başka, ‘Çeşme’ filmi Antalya’da, İstanbul’da, Adana’da sağda solda çekildi. O ayrı bir film. Yani hangisi desen benim için hepsi özel.”
“Seferoğullarının Suphi’si’ olarak tanınmak hoşuma gidiyor”
“Seyirciler isminizi daha çok oynadığınız Tosun Paşa filminden ‘Seferoğullarının Suphi’si olarak biliyor. Bu sizi rahatsız ediyor mu?”
“Özel televizyonlar çıktığında, Star’dı galiba en çok o gösterirdi. Her hafta Star’da Tosun Paşa oynar. Akşam sabah Tosun Paşa… Acaba film mi bulamıyorlar bunu koyuyorlardı? O değil, seyirciyi çektiği için o film oynatılıyordu. Yıllar geçti aradan neredeyse 40 sene geçti halen oynuyor, halen müşterisi var. Seyirciyi çekiyor. İşte o filmin televizyonda fazla oynaması benim Cevdet Arıkan’lığımı unutturdu halkın gözünde, bir tek isim kaldı ‘Seferoğullarının Suphi’si’, Kemal’in Şaban olduğu gibi ben de Suphi oldum kaldım. Bazen sesleniyorlar ‘İşte Suphi dayı’. Ben de diyorum acaba arkada tanıdığı biri mi var? Kendim olmadığım için üstüme almıyorum, sonra tamam ‘Suphi dayı benim.’ diyorum. Öyle tanınmak insanın biraz da hoşuna gidiyor.”
“Yeşilçam’da örnek aldığınız kimse var mıydı?”
“Bütün ağabeylerimi örnek aldım. Cüneyt Arkın ağabeyimi, rahmetli Yılmaz Güney’i, Fikret Hakan ağabeyimi örnek aldım. Diyeceksin ki Şener Şen? Ben Şener Şen’i örnek almam çünkü onun gibi yapamam, yapmaya kalksam beceremem. Şener, apayrı bir oyuncu, onu bir yere koy. Fikret (Hakan) ağabey gibi oynayabilirim, Yılmaz Güney gibi sert bakabilirim, Cüneyt ağabey gibi olabilirim ama bir Şener Şen olamam. Niye? Mimiğiyle diyaloglarıyla başka bir oyuncu. Allah var şimdi Şener bambaşkadır sinemada. Zaten Kemal’in (Sunal) filmlerine dikkat edin çoğunda Şener varsa o film güzel. Şener’in olmadığı bir film de Kemal tek başına bir şey olmuyor. İkisi birbirini tamamlıyor. Kemal’in yarım bıraktığı yerde Şener var. Oynadığı ağa filmlere baksana, gerçek ağa kıskanır onu. Bambaşka bir oyuncu, saygı duyuyorum Şener abiye.”
“Yeşilçam’ı bir aile gibi düşünün”
“Sizce Yeşilçam’ın en iyi kadın ve erkek oyuncusu kimdir?”
“Diğerleri belki kızar ama en iyi 2 kadın oyuncuyu bilirim. Türkan Şoray ile Fatma Girik gerçek oyuncular. Diğerleri gerçek değil mi, tabii ki onlar da oyuncu, saygı duyuyorum. Bunlar ayrı bir yetenekli. Her kılığa girerler. Erkek oyunculardan da Kadir İnanır star oyuncu. Cüneyt ağabey kendi dalında bambaşka, rahmetli Fikret Hakan, Erol Taş mesela bambaşka bir oyuncuydu, baba adam, kişilik olarak çok iyiydi. Allah yattığı yeri nur etsin o bambaşkaydı. Erol ağabey çok saygı duyulacak kişiydi. Bilal İnce, Yıldırım Gencer, Hikmet Taşdemir hepsinin yerleri ayrı ama saygı duyulacak, önünde eğilecek sanatçı ağabeylerimiz ablalarımız bunlardı. Yeşilçam’ı bir aile gibi düşünün. Anne, baba, amca, dayı, teyze, nine, dede kimse işte kalabalık bir aileyi düşünün. Herkes birbirine saygılı. Yeşilçam bir aileydi. Kimse kimseye yan gözle bakmaz, art düşünce olmaz, kimse benden iyi diye düşünmez. Yok böyle bir şey. Ailende neysen o. Belki ailede iki kardeş arasında kıskançlık olabilir, amca, dayı çocuğu birbirine karşı biraz husumet besleyebilir bunlar olabilir. Olmaz diye bir şey yok. Gerçek hayatta da var. Sinemada da bunlar var ama geçicidir. Kalıcı olan dostluktu.”
“Yeşilçam’ı özlüyor musunuz?”
“Özlemez miyim? Yani sinemada şunu özlüyor insan, o ortam diyoruz ya, o dostluk, samimiyet, kardeşlik, ağabeylik, ablalık, o bağı özlüyorsun. ‘Sahne tozunu almak.’ derler bizde, Yeşilçam’ın o kokusunu özlüyorum. Şimdikini değil. Şimdi Yeşilçam diye bir şey yok zaten, adı da yok, kendi de yok. Sinema yok. O ortamı özlüyorum. O günkü sanatçıları da özlüyorum. O günün seyircisini özlüyorum. O günün seyircisi çok bilinçliydi. Şimdikilere hakaret değil bu. Onlar bambaşkaydı. Sinemayı seyrettiğinde kendini görüyordu o filmde. Bu benim işte ya, benim yaşantım bu. ‘Hulisi baba’ benim dedemin aynısı, öbürü Tarık Akan, ‘Benim yaşantım.’ diyordu. Ya da genç kızlardan herhangi biri Gülşen Bubikoğlu, Müjde Ar, Necla Nazır, ‘Benim karakterimle aynı.’ diyordu. Suratını asıyor, tam benlik buluyordu seyirci. Şimdi o yok. Yeşilçam’da oyunculuğu sanat için yaptım. Hiçbir zaman paraya tamah etmedim. ‘Paramız olsun, aman altımızda şu araba olsun’. Yok olmasın yürürüm, dolmuşla giderim ne olur? Şanımdan, şerefimden mi eksilirim? Altımda dörtçeker olsa adım başka, yürürsem başka mı oluyor? Benim altımda dörtçeker olsa, tripleks evim olsa Cevdet Arıkan’ım, ayağımda ayakkabıyla yürüsem de Cevdet Arıkan’ım. Beni değiştiriyor mu, yok. Kimsen osun.”