Cumhurbaşkanı açıkladı tam kapanma geldi(!)
Geçtiğimiz hafta kabinemizde küçük bir değişiklik yapmıştık. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığımızı hem ikiye böldük hem de iki yeni isme görev verdik. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nı Derya Yanık, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nı Profesör Doktor Vedat Bilgin, Ticaret Bakanlığı’nı ise Mehmet Muş arkadaşımız devralmıştır. Kendilerine hoş geldiniz diyorum. Görevlerini devreden Zehra Zümrüt Selçuk ve Ruhsar Pekcan arkadaşlarımıza şahsım ve milletim adına şükranlarımı sunuyorum.
Bu arkadaşlarımızla ilgili sosyal medyada yürütülen linç kampanyalarını kınıyorum. Bu arkadaşlarımızı hep şükranla hatırlayacağız ve gerektiğinde birikimlerinden istifade etmeyi sürdüreceğiz.
KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ı misafir ettik ve ikili ilişkileri yarın Cenevre’de gerçekleştirilecek toplantıyı ele aldık. Kıbrıs’ı çözümsüzlüğe mahkum etmek isteyen, Kıbrıs Türk’ü kardeşlerimizi ambargolarla yıldırmaya çalışan zihniyete müsamaha göstermeyeceğiz. Toplantının sonucu olursa ne olursa olsun Kıbrıs Türk’ü kardeşlerimizin yanında durmaya devam edeceğiz.
TSK, YPG/PKK terör örgütüne Kuzey Irak’ta kapsamlı bir operasyon başlattı. Türkiye 2015 yılından itibaren terörle mücadelesinde yeni bir konsepte geçmiştir. Artık teröristlerin burnumuzun dibine kadar gelip eylem yapmasını beklemeden inlerinde bulup yok etme stratejisiyle hareket ettiğimizi tüm dünyaya duyurduk. Operasyonlarımızda görev alan kahraman askerlerimizin her birini alınlarından öpüyor gazalarının mübarek olmasını diliyorum. Irak ve Suriye sınırlarımızı terör örgütlerinin tacizinden kurtardığımız gibi sınırlarımız ötesinde de terör oluşumuna izin vermeyeceğiz.
BİDEN’IN ‘SOYKIRIM’ AÇIKLAMASINA TEPKİ
ABD Başkanı Biden 24 Nisan günü yayınladığı mesajda coğrafyamızda 1 asırdan uzun s üre önce yaşanmış acı olaylarla ilgili mesnetsiz, haksız ifadeler kullanmıştır. Hiçbir tarihi, hukuki temeli olmayan bu ifadeler milletimizin her ferdi gibi bizi de ziyadesiyle üzmüştür. Radikal Ermeni çevrelerin ve Türkiye karşıtı çevrelerin baskısıyla metne yer verildiğini düşünüyoruz.
Türkiye olarak tarihte yaşanan acıların yarıştırılması gibi bir anlayışı kesinlikle insani bulmuyoruz. Ama şayet böyle bir yola girilecekse bu yarıştan alnı ak, vicdanı müsterih, kalbi mutmain çıkacak tek millet ve devletin biz olduğunu da hatırlatmak isteriz. Tarihteki olayların araştırılması ve hakikatlerin ortaya çıkartılması, bu işin erbabına, tarihçilere bırakılmalıdır, siyasetçilere değil. Yıllardır dile getirilen Ermeni iddiaları konusunda ortak bir tarih komisyonu kurulması teklifimize hala bir cevap alamadık.
Karşı tarafın gerçeklerin peşine çekmek yerine meseleyi siyasi zemine taşıması işin aslını göstermeye yeterlidir. Ülkemizde ve dünyada hala kafası karışık olanlar için meseleyi özetle anlatmak istiyorum.
Anadolu ecdadımızın yönetiminde asırlar boyunca farklı köken ve inançtan insanın huzur içinde yaşadığı coğrafya olmuştur. Ermeniler de bu dönemde dini özgürlüklerini kazanmış, sosyal statülerini güçlendirmiştir. 93 harbine kadar bu barış iklimi sürmüştür. Osmanlı’nın son döneminde ülkedeki pek çok kesim batılılar tarafından tahrik edilerek, silahlandırılarak bize karşı ayaklandırılmışlardır.
Çok sayıda devletin yer aldığı Balkan toprakları bu şekilde asimetrik savaşlarla ülkeden koparılmıştır. Doğuda da aynı senaryo, Çarlık Rusya’sının iştirakiyle Ermeniler üzerinden oynanmıştır. I. Dünya Savaşı’na kadar 40 kadar isyan çıkaran çeteler büyük katliamlara yönelmiştir. Batılıların siyasi ve ekonomik, Rusya’nın askeri desteği ile palazlanan Ermeniler kadın, çocuk ihtiyar demeden öldürmüşlerdir. 150-300 bin arasında ifade edilen çeteler Rus ordusuyla aktif olarak bize karşı savaşmışlardır.
Biz kendimize bu kadar güvenirken karşı tarafın iddia sahibi olarak gerçeklerin peşinde koşmak yerine meseleyi ısrarla siyasi zemine taşıması, işin aslını göstermeye zaten tek başına yeterlidir.
Osmanlı Devleti’nin 24 Nisan’da yaptığı tutuklamaların ardından 27 Mayıs’ta ‘Sevk ve İskan Kanunu’ çıkartılmış, 1 Haziran’da da uygulamasına geçilmiştir. Yapılan işlem, muhtemel bir tehdide veya tehlikeye değil, bilfiil yürüyen isyana ve artarak süren katliamlara karşı alınmış bir tedbirdir.
Ermeni nüfusu geçici olarak başka bölgelere gönderme kararı alınmıştır. Bu karar çete saldırıların yoğun olduğu yerlerdeki Ermeni nüfusu kapsamaktadır. Yeri değiştirilen Ermeni nüfusun sayısı konusunda pek çok tezvirat ortada dolaşmaktadır. I. Dünya Savaşı öncesi Ermeni nüfusu 1 milyon 300 bindir. Şu anda 1 milyonun üzerinde arşivlerimizde belge var. Ben belgelere dayanarak konuşuyorum, sayın Biden gibi konuşmuyor. Acaba Amerika’nın arşivinde ne kadar belge var? Avrupa’da ne kadar belge var? Açabiliyor mu? Biz hodri meydan diyoruz. Ama bu çağrılara cevap veremediler.
Osmanlı’nın Ermeni nüfusu, yer değiştirme işlemi sırasında salgın hastalıktan, asayiş sorunlarından veya güvenlik güçleriyle çatışırken hayatını kaybedenlerin sayısı 150 bini ancak bulmaktadır. Elbette bu 150 bin kişinin her biri bir candır ve önemli bir rakamdır. Gerçek rakamların 1 sıfır ilave ile abartıldığını bizzat Ermeni tarihçilerin ve siyasetçilerin kendileri de itiraf ediyor.
Bir asır önce bugünkü Ermenistan’ın bulunduğu coğrafyadaki nüfusun yüzde 80’inden fazlası Müslümanlardan oluşuyordu. Oysa bugün aynı coğrafyada Türk ve Çerkez nüfustan oluşan Müslümanlardan neredeyse kimse kalmamıştır.
“Türk milletine soykırım yaftasını yapıştıramazsınız”
Minsk üçlüsü diye bir üçlü oluşturulmuştu. Burada ABD Rusya Fransa vardı. 30 yıl, bu işgalden kurtarmadınız oradaki insanları ve Azeri kardeşlerimiz ne yazık ki 1 milyonu aşkın oralardan göç etmek durumunda kaldılar ve bütün yerler binalar her şey yakıldı yıkıldı. Eğer soykırım diyorsanız şöyle bir aynaya bakıp değerlendirin kendinizi. Kızılderilileri zaten söylememe gerek yok onlar zaten ortada. Türk milletine soykırım yaftasını yapıştıramazsınız.
Ermeni iddialarıyla ilgili ortada herhangi bir somut delil olmadığı gibi uluslararası mahkeme kararı da mevcut değildir.
Balkanlarda ve Kafkaslarda bizim yaşadığımız kayıpları tekrar hatırlatmak istiyorum. Ermenilerin kayıpları soykırım olarak nitelendirilecekse verdiğimiz örnekler ve aynı dönemde yaşanan tüm olaylar da aynı paranteze alınmalıdır. ABD ve Avrupa tarihinde soykırım diye nitelendirilebilecek nice hadiseye rastlayabiliriz.
Biz kendimizden emin olduğumuz için bu konularda her türlü konuşmaya açığız. Aleyhimizde yayın yapağını bildiğimiz araştırmacılara bile arşivlerimizi kapatmıyoruz. ABD ve Avrupa ülkeleri ise arşiv belgelerinden kaçanların yanında yer alıp bize husumet göstermekte kalmayıp ihanet ediyorlar. Sırf Ermeni yalanlarına prim vermedikleri için saygın tarihçilere yapılan saldırılar tam bir garabet örneğidir.
Bir asır önceki hayallerin bir benzerinin, Ermeni örgütlerinin bıraktığı yerden son 40 yıldır PKK terör örgütü vasıtasıyla hayata geçirilmeye çalışıldığının da elbette farkındayız.
ASALA terör örgütünün özellikle 1970’li yıllarda diplomatlarımıza, yani elinde silah olmayan sivil kamu görevlilerine karşı gerçekleştirdiği saldırıları unutmadık, unutmayacağız. Bu alçak eylemlerde hayatlarını kaybeden diplomatlarımızın katillerinin nasıl korunduğunu, cezaevlerinden nasıl salıverildiğini gayet iyi biliyoruz.
Her ne şekilde kurulmuş olursa olsun Ermenistan devletiyle de iyi komşuluk esasına dayalı bir ilişki tesis etmek istiyoruz. Bunun için son 16 yıldır fedakarlığı hep bizim yaptığımız adımlar attık, maalesef bu adımlarımıza samimi bir karşılık bulamadık.
ABD’nin atığı yanlış adımdan bir an önce dönmesini umut ediyorum.
Yaşanan tartışmaların Ermeni toplumuna en ufak bir faydası olmadığı gibi yeni sıkıntıların meydana geleceğinin işaretidir.
Şartlar ne olursa olsun kendi hedeflerimize kilitlenerek yürüyeceğiz. Bize ısrarla geri adım attırılmaya çalışılmasından artık yorulduk. Türkiye olarak tüm samimiyetimizle ABD ve Avrupa ile eşit ve adil şartlarda çalışmak ve beraber yol yürümek istiyoruz. Bu iş birliğinin çok daha önemli ve herkesin faydası olduğuna inanıyoruz. Tek isteğimiz haksız adaletsiz bir şekilde alınan kararlara maruz bırakılmamaktır. İstikbalini her şeyin üzerinde tutan bir millet olarak bu duruşumuza saygı gösterilmesi takdirde birlikte hareket etmeye varız. Biden ile Haziran ayında kararlaştırdığımız görüşmede bu konuları yüz yüze görüşecek yeni bir dönemin kapılarını aralamayı umuyoruz.
Biz büyük ve güçlü Türkiye’nin inşası için içeride ve dışarıda ne yapılması gerektiğinin gayreti içerisinde olacağız.
Hem salgın dönemini hem Ramazan ayını gözeterek patates ve soğan dağıtımlarında 103 bin tonu geride bıraktık.
KORONAVİRÜS TEDBİRLERİ
Koronavirüs salgını dünyayı kasıp kavurmaya devam ediyor. Bu salgın krizini ülkemiz ve milletimiz için en hayırlı şekilde yönetmeye çalışıyoruz. Sağlık hizmetleri konusunda hamdolsun herhangi bir sıkıntı yaşanmıyor.
Tedbirlerin neticelerini yavaş yavaş lamaya başladık. Vaka ve vefat sayıları yükseldiğinde kısıtlayıcı tedbirlerin artırılması kaçınılmaz hale gelmektedir. Avrupa’nın açılma sürecine girdiği bir dönemde, bizim geride kalmamak için vaka sayılarımızı süratle 5 binin altına indirmeliyiz. Aksi takdirde, turizmden ticarete ve eğitime kadar her alanda ağır bir faturayla karşı karşıya gelmemiz kaçınılmaz olacaktır
“TAM KAPANMAYA GEÇİYORUZ”
29 Nisan 2021 Perşembe akşamı saat 19.00’dan başlayıp, 17 Mayıs 2021 Pazartesi sabah 05.00’e kadar sürecek şekilde tam kapanmaya geçiyoruz.
İçişleri Bakanlığı genelgesinde belirtilen istisna tutulan kuruluşlar hariç, tüm iş yerleri faaliyetlerine ara verecektir.
Şehirler arası seyahatlerin tamamı izne tabi olacak ve şehirler arası toplu taşıma araçları yüzde 50 kapasiteyle çalışabilecek
Konaklama tesislerindeki rezervasyonlar, sokağa çıkma ve şehirlerarası seyahat kısıtlamaları için istisna teşkil etmeyecektir.
Anaokulu, kreş, 8’inci ve 12’nci sınıflar dahil, tüm kurumlarda yüz yüze eğitime ara verilecek, tüm sınavlar ertelenecektir.
Sürecin hedeflediğimiz sonuçları verebilmesi için kurallar en sıkı şekilde uygulanacak, tedbirlerin istismarına izin verilmeyecektir.